0.6

3.4K 306 55
                                    

"Gözyaşları duyguların arafıdır derler, mutluyken de akar üzgünken de."

Hayatlarımızın iyiye ve kötüye ayrıldığı o ince çizgide sıkışmıştım ben. Üzerime kapanan tüm kapılar beni bu hayata mahkum etmişti ama çıkış yolu bulmak için çabalamamıştım hiçbir zaman.

Arafta kalmıştım, arafta kalanlarla birlikte.

Boyun eğmiştim Tanrı'nın benim için çizdiği yola. Avuçlarım ne kadar kanarsa kanasın, ruhum sıkıştığı kafeste parçalanıp yok olsun; kimsenin umurunda olmamıştı. Bende aldım elime kalemi, canımın yandığı her güne koca bir çarpı koydum ve yemin ettim Tanrı'ya, nankörce.

Çünkü biliyordum ki fazlası benim canımı yakardı, kimsenin değil. Biliyordum ki o odada sadece ben kapalıydım, başkası değil. Farkındaydım ki çabalarımdan oluşturduğum yılanın dönüp dolaşıp sokacağı kişi yine ben olurdum, o ya da diğeri değil.

Çünkü biliyordum ki günün sonunda o odada kısılıp kalan yine bendim.

Ben yalnızlığı bendime kabul etmişken kimseden bir şey bekleyemezdim.

Rüyalarım evrilip kâbuslara dönüştü. Her kâbus geçmişin zehrini ruhuma akıtırken gıkımı çıkarmadım.

Hayatı kâbus olanlar korkmazdı kâbus görmekten, beni de öyle düşünün hani.

Alarmın acı sesi kulaklarımı tırmaladığında gözlerimi araladım. Elimi başımın yanındaki komodine atarak alarmı susturdum ve yorganı üzerimden ittirdim.

Zaman kaybetmenin bir anlamı yoktu, bunu kendime hayat felsefesi edinmiştim.

Aman, şuna da bakın siz! Ne zamandır uyguluyorsun acaba bu felsefeni?

İç sesim benden nefret ediyordu ama benim bir parçam olduğunu unutuyordu sanırım. Dolabımdan temiz iç çamaşırları ve uzun bir sweat ile siyah bir tayt aldıktan sonra banyoya girdim.

Üzerimdekilerden kurtulduktan sonra suyu sıcağa ayarladım. Ilık bir duş kaslarımı esnetirdi diye düşünüyordum.

Hızlıca bir duş aldım ve üzerimi giyindikten sonra saçlarımı kuruladım. Yüzüm korkunç görünüyordu bu yüzden hafif bir makyajla işi halletmiştim.

Sebepsiz yere gergin ve açtım. Midem ona bir şeyler vermem için çırpınıyordu. Kesinlikle koca bir fincan kahve içecektim ama öncesinde biraz karbonhidrat almalıydım.

Lalisa mutfaktaydı. Sarı saçlarını tepeden topuz yapmıştı ve şarkı söylüyordu. "Günaydın," dedim onun yanına gidip omzunun üzerinden yaptığı tostlara bakarken.

"Günaydın, sincabım!"

Neşeli sesinden anladığım kadarıyla bugün keyfi yerindeydi. Hâlbuki dün Taehyung'a nefretini kusarken negatifliğinin yarına da akacağını düşünüyordum.

"Mutluysanız size de bir kupa kahve yapayım mı?" Neşesine ayak uydursam da genelde onun yanında çok daha sönük ve ruhsuz kalıyordum.

Lalisa çok güzel bir kızdı. Birçok hemcinsinin onu rakip olarak gördüğünü biliyordum ki, birçoğuna da bizzat şahit olmuştum.

Sarı saçları omberiliydi ve beline kadar uzanıyordu. Muazzam güzellikte gözleri vardı.

Ben ise sadece kızıl saçlara sahiptim. O da Lalisa'nın eseriydi zaten, bana kalsa ölene dek saçlarımı boyatmayacağımı söylüyordum.

Ama bu rengi sevmiştim.

O hayat doluydu, hayattan zevk almayı biliyordu. Sanırım bu nokta ona ayak uydurmayı asla beceremediğim noktaydı.

|•| Leaofila |•| rosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin