1.8

3.7K 254 207
                                    

Bazı insanlar olurdu, huzurlu olmanız için yüzünü görmeniz yeterdi. Bazı insanlar olurdu, size sevmeyi öğretirdi. Bazı insanlar olurdu, tüm güzel duyguları size tattırırdı.

Bir insan olurdu, size aşık olmayı öğretirdi.

Henüz on üç yaşımdayken izlediğim filmlerdeki aşk zırvalıklarının altı boş laf kalabalığı olduğunu düşünürdüm. Gökten indirilen adamın yeryüzündeki o kadına tutuluşu ve her gece üzerini örtmesi ya da sevdiği her şeyi ellerine bırakması aşk olarak adlandırılabiliyordu belki ama bana göre tamamen gösterişti.

Şimdi anlıyordum; gökten indirilen o adamın yeryüzündeki kadına tutuluşunun nasıl bir şey olduğunu. Ya da yeryüzündeki o kadının gökten inen adama sığınışını.

Jeon Jungkook. Gökten inen o adam.

Ben, Park Rosé. Yeryüzündeki o kadın.

Belki yazılmazdı adımıza kitaplar ya da çekilmezdi filmler ama bir kağıda kazıyacaktım bizi. Sonra da diyecektim ki: "Bu bir martının kanadına takılan gül yaprağının hikayesi."

"Ne yazıyorsun?"

Lalisa'nın sesini duyduğumda mürekkebi kağıda akıtmayı bırakıp ajandanın kapağını kapattım ve masaya bıraktığı sıcak kahveden bir yudum aldım. Bu sabah uyandıktan sonra ani bir duygu patlaması yaşamış ve regl günüm olduğunu hatırlamadan hemen önce uzunca bir şeyler karalamıştım bir türlü yazamadığım boş ajandama.

Tabii hepsi birbirinden bağımsız saçma sapan şeyler olmuştu, ben de yırtıp atmıştım.

"Günahlarımı." Dedim merakla bana bakan Lalisa'ya. Lalisa gözlerini devirirken koluma hafifçe vurdu. Yüzümü buruşturarak elimi vurduğu yere atıp acıyormuş gibi yaptığımda Lalisa gözlerini kısarak bana ters bir bakış attı ama ardından derin bir kahkahayı boğazından salıverdi.

Ben de ona katılıp kahkaha atarken koltukta dengemi kaybettim ve halıya doğru yuvarlandım.

"Ya!"

Pekâlâ.

"Aman aman, dikkat et oranı buranı bir yerlere çarpıp morartma." Elimle saçlarımı geriye atarken doğrulup yeniden koltuğa tırmandım ve tatlı tatlı Lalisa'ya baktım.

"Çok üzülürsün, değil mi?" Lalisa sırıttı. "Yok ya ne üzüleceğim, Jungkook hesabını benden sorar sonra niye iyi bakmadın benim Rosé'me diye. Hiç uğraşamam."

Ağzım açık kaldı. Şokla ona bakarken arkamdaki yastıklardan birini suratına fırtlattım ve, "Çüş yani," diye homurdandım.

Lalisa kafasına attığım yastığı kucağına alırken omuz silkti. "Artık endişelenen tek kişi ben değilim, bebeğim." Şeytani bakışları gözlerine yerleşirken yeniden sırıttı. "Geçiştirip kurtulamazsın. Hele Jungkook'tan, hiç kurtulamazsın."

Dudaklarımı büzerken uzanıp masanın üzerindeki kahve kupamı aldım ve arkama yaslanarak içmeye başladım. Üzerinden iki gün geçmişti. Jungkook'un itirafından ve onu son görüşüm üzerinden iki gün geçmişti.

İki gündür ne sesini duyabilmiştim ne de yüzünü görebilmiştim. Yani berbattı.

Şirket işleriyle meşgul olduğunu biliyordum ve de Jisoo'yu almak için plan yaptıklarını. İçimden bir ses bunu başaracaklarını söylüyordu ama bu yol hiç de kolay geçmeyecek gibiydi.

Dudağımı kemirmeye devam ederken kahvemin bittiğini fark edip oturduğum yerden kalktım ve ayaklarımı sürüye sürüye mutfağa yürümeye başladım. Aynı anda sweatshirtümün cebindeki telefonum da çalmaya başlayınca önce kupayı lavaboya bırakmış ardından kimin aradığına bakmak için telefonu cebimden çıkarmıştım.

|•| Leaofila |•| rosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin