2.4: sezon finali

3.6K 242 280
                                    

Bölümün bir kısmında az da olsa smut içerik bulunmakta, bu yüzden "🥀" olarak işaretlediğim yerin sonrasından başlayabilirsiniz <33

Keyifli okumalar!

••

Aşk, yenilgilerin en güzeliydi. Savaşların en keyiflisi, kılıçların en keskin olanıydı ve savaştığın kişi doğru kişiyse eğer, kimse mağlubiyetine üzülmezdi çünkü kimse kaybetmezdi aslında.

O kılıç asla tenini kesmezdi sevdiğinin. Gerekirse döner sana saplanırdı ama yine de onun kanına bulanmazdı. Şayet bulanırsa, işte o zaman kalpler gerçek acıyı tadardı ve bu öyle bir acıydı ki, yıllar geçse de sızısı dinmezdi.

İşte bu lanetli ama eşsiz olan duyguya aşk deniyordu.

Ve ben, her seferinde bu duygunun lanetinde kül oluyordum.

Duygularım düşüncelerimi doğrularken, derin bir nefes alıp gözlerimi karşımdaki adamın koyu kahvelerinde gezdirdim ve kalbimin güzelliği karşısında bir kez daha ufalıp küçücük kalmasını izledim.

O kadar eşsizdi ki, ne ben ne de gözlerim onu izlemekten sıkılmıyordu. Yıllarca hatta asırlarca izlesem, yine sıkılmazdım çünkü her bakışımda başka bir güzelliğini keşfediyordum ve o öylesine hayran olunasıydı ki, içindeki güzellikler bir denizdi; ne kadar bakarsam bakayım asla bitmezdi.

Ben onu izlemeye devam ederken kurabiyeleri dizdiği tepsiyi fırına vermiş, ardından bana dönmüştü. Gözleri gözlerimle kesiştiğinde aramızdaki mesafeyi alt edip hemen önümdeki bar taburesine oturdu ve ardından elimi tutarak beni kucağına çekti.

Bunu beklemediğimden dengemi sağlamak adına bir kolumu boynuna sardım. Onun elleri belimde yerini alırken yüzüyle yüzüm arasında taş çatlasa beş santim vardı ve bu yakınlık kalbim için hiç de sağlıklı değildi.

"Bana öyle bakmamalısın," diye fısıldadı gözleri gözlerimi hapsine alırken. "Dikkatimi dağıtıyorsun ve bu benim için hiç iyi bir şey değil."

Dudaklarım sinsice kıvrılırken boş duran elimi kaldırıp elmacık kemiğinin üzerindeki yarayı okşadım ve o gözlerini kapayıp yutkunurken tenime bastırdığı parmaklarını umursamayarak alnına dökülen saçlarını düzelttim.

"Senin dikkatini hiçbir şey dağıtamaz diye biliyordum? Yani, en son öyle söylemiştin, değil mi?"

Göz kapaklarını usulca açıp siyahlaşan gözlerini doğrudan gözlerime sabitlediğinde, yavaşça bakışları kısıldı.

"Dağıtamaz. Dağıtamazdı."

Benim de bakışlarım onun gibi kısılırken sırıtmamı durdurmak adına dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Öyleyse, kötü olmuş." Dalga geçer bir ses tonuyla mırıldandığım şeye karşılık gözleri dudaklarıma kayarken dilini dudaklarının üzerinde gezdirdi.

"Sen onu bir de bana sor."

Gülümsedim, belimdeki elleri sıklaşırken uzanıp hızlıca yanağına bir öpücük bıraktım ve afallamasından yararlanarak, "Pudingler soğumuş olmalı,"diye mırıldandıp kucağından indim.

Söylendiğini duyabiliyordum. Sırıtmamı saklamaya gerek duymadan buzdolabının kapağını açtım ve Jungkook'la oynadığımız taş-kağıt-makas oyunundan sonra kazanıp pişirdiğim ve sonra soğuması için buzdolabına bıraktığım çikolatalı pudingleri çıkardım.

"Çok güzel kokuyor."

Jungkook'la beraber salona geçtiğimizde önce Jungkook'un bir film açmasını bekledim, en sonunda eski bir film açmaya karar kıldığımızda uzanıp tabaklardan birini Jungkook'a verdim ve diğerini de ben alıp arkama yaslandım.

|•| Leaofila |•| rosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin