Bu bölümde birazcık smut bulunmaktadır. Rahatsız olacakların "🥀" ile belirttiğim yerden sonrasını okumasını önermiyorum.
Keyifli okumalar!
°^°^°^°^°^°^°^°^°
Jeon Jungkook'tan:
"Inah'ın yaptığına emin misin, Jungkook?"
Hoseok, elini siyah saçlarından geçirdikten sonra gözlerini bana çevirdiğinde, hiç tereddüt etmeden başımı salladım ve dişlerimi dudaklarıma geçirmeyi bırakıp yaslandığım araba kaputundan doğruldum.
Şirketin otoparkındaydık. Herkes o kadar öfkeliydi ki bıraksam plan program yapmadan içeri dalacak ve Inah'ı, olacakları hiç düşünmeden dışarı atacaklardı. Onları anlıyordum çünkü benim yapmak istediğim de buydu ama bu kez, şirketin başında babam yoktu.
Ben vardım ve düşünmeden yapacağımız her bir hareket doğrudan başımıza patlardı. İlk başta bunu söylediğimde öfkelenmişlerdi ama mantıklı olduğunu anlayınca durup düşünmeye başlamıştık. Ki, bu süre zarfında Jimin arkada sinir krizleri geçiriyor ve bize hiç yardımcı olmuyordu.
"Bu resmen cinayete teşebbüs! Aynı korkuyu ona da yaşatmamız gerekmez mi?"
Durdum. Gözlerim ışık hızıyla Jimin'e döndüğünde, sabahtan beri bunu neden söylemediği konusunda onunla tartışacak kadar aydınlanmış hissediyordum. İşte, işte buydu. Zor kullanmamıza gerek yoktu, ortalığı veryansın etmemiz yeterliydi.
"Odasını yakacağım."
Hiç düşünmeden kapüşonumu başıma geçirip asansöre yürüyordum ki Namjoon son anda kolumu yakalayarak beni durdurdu. Derin bir nefes alıp gözlerimi onlara çevirdiğimde hepsi şokla bana bakıyordu.
"Canını tehlikeye atamazsın! Onu öldürmeden acı çektirmemiz gerekiyordu."
Kaşlarımı kaldırdım. Yemin ederim, canının yanıp yanmaması umrumda bile değildi. İsterse orada ölebilirdi de, dönüp bakmazdım.
"Umrumda değil hyung," diye mırıldandım kolumu yavaşça kendime çekerek. "Ona acıyacağımı mı düşünüyorsun?"
İmkânsızdı. Benim güzelim tam bir gün o hastane odasında acı çektikten sonra, küçük Prenses'im o tehlikeyi yaşadıktan sonra, o kadına acımam imkânsızdı. Bu bir çocuk oyuncağı değildi, kimsenin canını, hele Rosé'nin canını tehlikeye atması çocuk oyuncağı değildi.
Ve bunu ona gösterecektim.
"Jungkook," dedi Namjoon bana doğru bir adım atarak. "Rosé şu anda böyle bir şey yapacağını öğrense, ne tepki verirdi?"
Yutkundum. İçimdeki o lanet duygu tüm bedenimi ele geçirirken tüm savunma kalkanlarımın düştüğünü hissediyordum çünkü Rosé, benim en büyük zayıflığımdı.
"Hyung,"
Gözlerimi yere indirdim. Haklıydı. Eğer Rosé bunu yaptığımı öğrense o kahverengi gözlerini gözlerime diker, kaşlarını hafifçe çatar, dudaklarını büzer ve tüm kırgınlığıyla bana bakardı. Sen, bu değilsin, derdi. Sen insanları incitmezsin, sen beni incitmezsin.
Dişlerimi sıktım. Dayanamıyordum, yemin ederim dayanamıyordum. Bir yanda âşık olduğum kadın, bir yanda onun canını yakan kadın ve bu belirsizliğin ortasındaki ben... Yemin ederim olmuyordu. Her şeyi göz ardı ederek o kapıdan içeri giremiyordum. Öfkemin Inah'ı yerle bir etmesine izin veremiyordum.
Rosé... Onsuz yapamıyordum.
"Hyung," dedim tekrar, kırılan sesimle. "Gidemem, öylece gidemem buradan. Onu yaptığına pişman etmeden gidemem."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
|•| Leaofila |•| rosékook
Hayran KurguBir yıldız öldüğünde, arkasında milyarlarca yıl yaşadığına dair bir iz bırakır. Bu bazen bir karadelik olur; yanına hiçbir şey yaklaşmaz ve yaklaşanlar da sağ kalamaz. O gün, o gece gözleri birer karadelik olan birini tanıdım. Gözlerinde ölü bir yıl...