3.3

2.2K 202 137
                                    

-1 hafta sonra-

Uyuyamıyordum.

Saat gecenin 3'üydü. Ben, üzerimdeki battaniye ile bahçedeki salıncağın üzerinde otururken gözlerim kapanmak için yalvarıyor ama Tırtıl uyumamam için resmen içeride dört dönüyordu.

Sürekli hareket halindeydi. Sabahtan beri bir dakika durmamıştı ve bu yüzden hiç çalışmadan ya da hareket etmeden yorulmayı başarmıştım. Eh, tahmin edersiniz ki Jungkook da bunu duyduğu an hareket etmemi yasaklamış ve bütün işi kendisi yapmıştı.

Eğer o olmasaydı şu an ne durumda olurdum, cidden çok merak ediyordum. Kuşkusuz, o benim en değerli hazinemdi ve bunun için Tanrı'ya müteşekkirdim.

Elimle karnımı sevdim. Evet, şimdi onun ve benim bir parçam olan bu küçük ruhun dünyaya gelmesine bir haftadan az bir süre kalmıştı. Ara sıra küçük küçük sancılanmalarım oluyor, her geçen gün bana yaptığı baskı artıyordu ve yakın zamanda onu görebileceğim gerçeği kalbimin hızla çarpmasına sebep oluyordu.

"Rosé?"

Kalbimin hızla çarpmasına sebep olan diğer kişi de gelmişti işte. Dağınık saçları, şiş dudakları ve uykulu gözleriyle birkaç adım ötemde dikiliyordu. Onun bu görüntüsü gülümsememe sebep olurken üzerimdeki battaniyenin bir tarafını kaldırarak oturması için işaret verdim.

Hızlı adımlarla yanıma gelip battaniyenin altına girdi. Kolları belime dolanırken gözleri gözlerime sabitliydi.

"Neden uyanıksın?"

Gözlerimle karnımı işaret ettim. "Çünkü hanımefendi uyumuyor."

Jungkook kaşlarını çattı. "Niye beni uyandırmadın?

Uzanıp dudağının altına bir öpücük bıraktım. "Çok yorgunsun da ondan."

Kaşları bir an gevşer gibi oldu ama birkaç saniye sonra yine çatılarak şirin bir ifadeye büründü. Ben ona gülümseyerek bakarken onun kızgın kalmaya çalışması çok hoşuma gidiyordu.

"Olsun, eğer sen uyuyamıyorsan benim de uyumam doğru olmaz."

Keşke, diye geçirdim içimden. Keşke seni göğüs kafesime alıp bir ömür orada saklayabilsem.

Kafamı göğsüne saklarken battaniyeyi üzerimize iyice kapatarak bedenlerimizi birbirine olabildiğince yaklaştırmıştı. Sızlayan bacaklarım her ne kadar beni rahatsız etse de, Jungkook birkaç saniye sonra onlara masaj yapmaya başladığında huzurla gözlerimi kapatmıştım.

"Şimdi Jimin görürse diline düşeriz," diye mırıldandım kıkırdayarak. Jungkook güldü. "O şimdi kaçıncı rüyasını görüyordur kim bilir."

Haklıydı. Jimin uyuyunca uyandırması çok güçtü. Tırtıl doğacağı için her ihtimale karşı kısa süreliğine bizimle kalmaya başlamıştı ve bu kısa süre zarfı içerisinde bile bu huyunu tam olarak görebilmiştim.

Bir süre orada oturduk. Jungkook, uyumayacağı konusunda her ne kadar kesin konuşsa da sonunda dayanamamış ve göğsümde uyuyup kalmıştı.

Parmaklarımı yavaşça saçlarına daldırarak okşamaya başladım. Güzel yüzü, uyurken bambaşka bir güzelliğe bürünüyordu ve ben bu güzelliği ölene kadar izleyebilirdim.

Tabii sancılanmaya başlamasaydım.

Pekâlâ, yine yalancı sancılanmalardan biri olmalıydı. Hemen paniğe kapılıp ortalığı ateşe vermemeliydim, sadece bir sancı-

Değildi!

Hayır hayır, bu yalancı bir sancı olamazdı çünkü diğerlerinden çok farklı ve fazlasıyla acılıydı. Sıktığım dişlerimin arasından bir inilti firar ederken bacaklarımdan akan sıvıyı hissettiğim an yüksek sesle bir küfür mırıldandım.

|•| Leaofila |•| rosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin