2.1: "Ölü Bedenler ve Derin Kesikler"

3.2K 223 144
                                    

"Öyle güzel girdin ki kalbime, acı bir sancının kollarında bile cenneti yaşattın yüreğime."

Tanrı'nın takdirini kazanacak kadar güçlü olmamıştım hiçbir zaman. Hayatımın temelinde yer edinmiş olan acının isyancısıydım ve yirmi üç yıllık hayatımın tamamını da bu acıyla yaşamıştım.

İlk önce ailem terk etmişti beni; ardından ruhum ve bütün iyi duygularım. Tamamen boş kalan yüreğimle uçurumun başına sürüklendiğimde ise cennetin kara kanatlı meleklerinden biri çıkagelmiş ve çelimsiz ruhumu kollarının arasına almıştı.

Sonra pireler deve olmuş, tüm masallar son bulmuştu ve Pamuk Prenses'i öldüren o cadı, benim de sonum olmak için hayatıma uğramıştı.

Ama benim beyaz atlı prensim değil; siyahında kaybolduğum bir meleğim vardı.

Şimdi cadı beni meleğimden almak istiyordu. Onun kanatlarını kırmak, canını yakmak istiyordu.

Cadı, onu alt etmek için beni öldürecekti.

Çünkü cadı, o elmayı yemeyeceğimi çok iyi biliyordu.

Çalkalanan zihnim bir girdap etkisi yaratarak hislerimi köreltmeye başladığında sertçe yutkunarak kapalı gözlerimi açmak için uğraştım.

Bir yangın gibiydi: Karşı koymaya çalıştığım her saniye zihnimi kasıp kavuruyor ve düşünmemi engelliyordu.

Hayır hayır hayır.

Adeta birbirine kilitlenen göz kapaklarımı zorlukla aralayarak irademin doruk noktalarına ulaşırken bir titreme dalgasının vücudumdan süzülüp gitmesini izledim.

Sanki yıllardır uyuyordum ve bu uyku tüm bedenimi uyuşturmuş, zihnimi sisli bir perdeyle kapatmıştı.

Kendimi tam anlamıyla bir uyuşturucu bağımlısı gibi hissediyordum.

"İlginç, en az iki saat daha uyuması gerekirdi."

Kalın bir ses hemen yanımdan kulaklarımı çizdiğinde yavaşça kafamı kaldırıp geriye attım. Henüz zihnimdeki kavramları yerine oturtamamıştım ve bu acı veriyordu. O kadar karmaşık ve dağınıktım ki doğru düzgün düşünemiyordum bile.

Kuruyan dudaklarımı dilimle ıslatırken bakışlarımı bulunduğum yerde gezdirdim.

Uzun, geniş ve soğuk bir depodaydım. Tavana asılmış güçlü ışık sadece beni ve bulunduğum bölgenin bir kısmını aydınlatıyordu. Duvarların kenarlarındaki silik silüetleri seçebiliyordum ama hiçbiri net değildi.

Oturduğum tahta sandalyenin arkasında bağlanmış olan ellerimi bir kez sıkıp açtım. "Burası.." Yutkundum. "Neresi?"

Üzerindeki siyah takım elbiseyi düzelterek görüş açıma giren adam bana üstten bir bakış atarak yüzüme doğru eğildiğinde zihnimdeki bulanık su buharlaştı ve refleks olarak gözlerim kısıldı.

"Sung Ho'nun senin için özel ayırdığı misafirhanesi."

Bu adam, beni kaçıran adamdı. Yüzüyle birlikte aklımda bayılmadan önceki görüntüler oynamaya başladığında kalbimin sızladığını hissettim.

Kahve gözler.

Bir gıcırtı duyuldu. Bakışlarımı adamın üzerinde gezdirirken temkinli bir şekilde dudaklarımı araladım.

"Ne kastediyorsun?"

Sorum cevapsız kaldı. Adamın küçük, koyu renk gözleri omzumun gerisinde bir yere takıldığında araladığı dudaklarını kapatarak geri çekildi ve gelen her kimse, görüş açıma girmesini bekledi.

|•| Leaofila |•| rosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin