Jeon Jungkook'tan:
Bundan uzun yıllar önce, henüz hayatımda gözlerine aşık olduğum kadın yokken, hiçbir şeyin beni yumuşak bir insan yapacağını düşünmezdim. Her daim içimde büyüyen sert tarafım ve bariz acımasızlığımla kendimi bir canavar olarak kabullenmiştim ve kendime düşman olarak seçtiğim kişilere biraz olsun merhamet duymazdım.
Yakardım, yıkardım, mahvederdim. Kendimi öylesine kaybetmiştim ki asla işlerin perde arkasını sorgulamaz, kimseye biraz olsun nezaket göstermezdim.
Derken, kırmızı saçları ve zayıf bedeniyle benim işlerime karışmaya cesaret eden o kız gelmişti hayatıma. Güzelliğinin asla farkında olmadan davranan ve her hareketinde beni kendisine daha da kitleyen, kocaman gözleriyle bana sinirli sinirli bakan ve sabahtan akşama kadar yorulduktan sonra arabamda uyuyup kalan o güzel kız.
Park Rosé.
Beni kendisine biraz olsun düşünmeden aşık ederken tüm prensiplerimi tek hamlede yıkan ve kendisini benim en büyük zaafım hâline getirmiş olan Park Rosé.
Şüphesiz onu Jisoo'yla evimde ilk kez görürken hayatımı tamamen değiştireceği asla aklıma gelmezdi. Benim için o, oldukça basit bir şekilde bize yardım edip gidecek ve her şey bitecekti ama o inatla kalmış ve gitmemek üzere hayatıma sızmıştı.
Hoş, bunun için ona sayısız kere teşekkür edebilirdim. Nihayetinde o, tüm mutluluğumun sebebiydi ve bana hayatımı geri vermişti.
Benim de ona vermem gereken şeyler vardı.
Bugün, onun doğum günüydü. Benimle beraber geçirdiği bir yaşı daha geride bırakıyordu ve bu her zaman benim için çok önemliydi. Şimdi yanımda uyurken ve tüm güzelliğiyle beni onu izlemek zorunda bırakırken, onun için güzel bir doğum günü hediyesi bulmama da yardım ediyordu.
Aklımda binlerce düşünce vardı. Onlarca güzel fikir, gerçekleştirmek istediğim bir çok hayali vardı ama hangisini seçmem gerektiğine karar veremiyordum.
Derin bir nefes alırken uzanıp yüzüne düşen saçlarını geriye doğru taradım ve onu belinden tutup kendime doğru çektim. Belki biraz daha yakınımda durursa daha iyi düşünebilirdim.
Kesinlikle.
Rosé'nin hassas olduğu belirli konular vardı. Çocukluğunun büyük bir kısmı yetimhanede geçmişti ve bunun hâlâ içerisinde yaşattığı boşluğu biliyordum. Bu konuda gerçek anlamda çok hassastı ve ben de tam olarak bu sebepten onun çok hoşuna gideceğini düşündüğüm bir şey yapmak istiyordum.
Burnumu saçlarına yaslayıp gözlerimi kapattım. İki küçük canavarımız babaannelerine gittiği için ev oldukça sessiz ve sakindi. Bu genelde nadir bulduğumuz anlardı, bana eski zamanları hatırlatmıştı.
Gerçekten hızlı geçiyordu.
Dudaklarımı birbirine bastırırken Rosé'yi uyandırmadan yataktan kalktım ve dağınık saçlarımı geriye taradıktan sonra yavaş adımlarla banyoya ilerledim. Zaman geçirmeden kısa bir duş aldıktan sonra Rosé'yi uyandırmamaya özen göstererek üzerimi değişmiş, saçlarımı taramış ve ardından Rosé'yi güzelce uyandırmak için mutfağa inmiştim.
Bugünün güzel birgün olmasını istiyordum. Rosé'yi olabildiğince mutlu etmek ve dudaklarında her zaman o gülümsemeyi görmek istiyordum.
Şüphesiz en sevdiğim şeylerden biri onu mutlu görmekti çünkü.
Kısa bir kahvaltı hazırlama sürecinin sonunda güzelce süslediğim tepsiyi elime alarak dikkatli adımlarla merdivenleri tırmandım ve yavaşça kapıyı açıp içeriye girdikten sonra zaten uyanıp yatakta doğrulmuş olan Rosé'ye tepsiyi göstererek kocaman gülümsedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
|•| Leaofila |•| rosékook
FanficBir yıldız öldüğünde, arkasında milyarlarca yıl yaşadığına dair bir iz bırakır. Bu bazen bir karadelik olur; yanına hiçbir şey yaklaşmaz ve yaklaşanlar da sağ kalamaz. O gün, o gece gözleri birer karadelik olan birini tanıdım. Gözlerinde ölü bir yıl...