"Tanrı cennetinden seçtiği meleklerini yeryüzüne indirdi. Ve bunu yaparken bizlerin sonunu hiç düşünmedi."
İnsanların beklentileri karşılanmadığında dönüştükleri canavar, gerçek benlikleriydi. Tüm maskelerin düştüğü an perde kapanırdı ve o perdenin arkasında kalan her kimse, bunu canlı canlı izlerdi.
Ben birçok insan görmüştüm maskelerini tek hamlede önüme seren. Dönüştüğü canavarı umursamadan daha da pisleşen, kirlettiği düşünceleriyle dünyayı da kirleten birçok insan.
Bu insanlar, umut katilleriydi.
Ve umut katilleri dünyanın her yerindeydi.
Soğuk suyun altındaki bileklerim, damarlarında barındırdığı kanın sıcaklığıyla ortalandığında memnuniyetle gülümsedim. Ne yaptığımı bilmiyordum, neden yaptığımı ise hiç bilmiyordum.
Zihnim sürekli olarak unutmaya çalıştığım dünün sahnelerini önüme serip duruyordu. Öyle ki artık katlanamaz bir boyuta gelmişti. Her anı başa sarıldığında görünmez bir çift el boğazıma sarılıyor, nefesimi kesiyor ama öldürmüyordu.
Bu yaşadığım şey tam olarak işkenceydi.
Suyu kapattıktan sonra bileklerimi kurulamadan banyodan çıktım. Kafam dünden beri çok karışıktı ve bir türlü toparlayamıyordum. Zehirlenmiş düşüncelerim zihnimin çıkmaz sokaklarında takılı kalmıştı.
Gözlerimi birkaç saniye kapatarak yutkundum ve yeniden açtığımda daha berbat hissediyordum. Zihnimde Jungkook ile karşı karşıya gelecek güç yoktu.
Çocuğun sinir kat sayılarını zorlamış olmalıydım.
Saçlarımı tepemde gelişi güzel toplayarak odamı düzenlemeye karar verdim. Geçiştiriyordum, her zaman yaptığım gibi.
İlk önce çarşaflarımı yeniledim ve makyaj eşyalarımı sıraladım. Bitmiş olanları toplayarak çöpe basmıştım.
Kıyafetlerimi teker teker katladıktan sonra işimin bittiğini fark ederek boş gözlerle odaya bakındım. Omuzlarım yenilgiyle çökerken ağlayacak gibiydim çünkü içimde atmam gereken dolu parazit vardı ve ben ne yaparsam yapayım hiç birini görmezden gelemiyordum.
Gözlerim yanmaya başladı.
Ah, evet, cidden ağlayacaktım. Hepimizin yaptığı gibi yapacak ve ağlayacaktım. Belki attığım çığlıkları Tanrı duyardı da yalvarışlarıma kulak verirdi.
Burnumu çekerek bedenimi yatağıma bıraktım ve yüzümü yastığıma bastırdım. Bayılsam ne güzel olurdu.
Lalisa evde değildi, böylece kimse beni görmezdi. Ben de düştüğüm bataklıkta yuvarlanırken kendime işkence edebilirdim.
Güzel seçim.
Ağladım, saatlerce ağladım. Yıllardır biriktirdiğim göz yaşlarım bu kez durmadı ve yanaklarımdan süzülürken onları silmek için bir hamle yapmadım. Aksınlar istedim, yok olsunlar ama izleri yanaklarımdan silinmesin istedim.
Çünkü ben, ağladığım hiçbir günü unutmamak için kendime söz vermiştim.
~~~~~~~~~~~~~~~~~
Gözlerim acıyordu.
Kendimi bıraktığım pozisyonda bulduğumda bedenim oldukça yorgundu. Ne zaman ağlasam bitkin düşerdim, bu artık bir döngü haline gelmişti.
Uyuyakalmış olmalıydım ve yüzümün şiştiğine emindim. Sürünerek yataktan kalktıktan sonra kendimi direkt banyoya atmış ve yüzümü soğuk suyla yıkamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
|•| Leaofila |•| rosékook
FanficBir yıldız öldüğünde, arkasında milyarlarca yıl yaşadığına dair bir iz bırakır. Bu bazen bir karadelik olur; yanına hiçbir şey yaklaşmaz ve yaklaşanlar da sağ kalamaz. O gün, o gece gözleri birer karadelik olan birini tanıdım. Gözlerinde ölü bir yıl...