~CLANN - I Hold You
Başlamadan önce, lütfen bu bölüme bırakabildiğiniz kadar yorum bırakın.
Keyifli okumalar!!
🥀
Önemli olan gerçeği bilmek değil; onu kabullenmektir, derdi annem, ben çok küçükken. Eğer gerçek kabullenemeyeceğin kadar ağırsa kulaklarını tıkayıp devam edebilirdin hayatına. O zaman kaybedecek bir şeyin olmazdı ama eğer gerçeğin kabullenemeyeceğin kadar ağır olduğunu bile bile öğrenmek istersen, kazandıkların kaybettiklerinin yerini dolduramazdı.
Şimdi ince bir köprünün üzerinde yalnız başımaydım. Ya kaybedecektim ve düşecektim bu köprüden; ya da gerçeğin üzerini bir çarşafla örtüp görmezden gelecektim.
Aklım, köprüden düşmeyi kabul ediyordu.
Kalbim, gerçeklere kulaklarını tıkamak istiyordu.
Ben... Ben ne yapmam gerektiğini bilmiyordum.
Zihnimin içinde duraksız bir savaş vardı, öyle ki gecenin bir saatinde beni uykumdan uyandırmıştı. Saatin kaç olduğunu bilmiyordum ama ev tamamen sessizdi ve eğer uyumazsam kesinlikle çıldıracaktım.
Bir şeylerle uyuşmam gerekiyordu.
Yatağın üzerinde bağdaş kurduğum bacaklarımı çözerek yataktan aşağıya sallandırdım ve elimi saçlarımdan geçirdim. Üzerimdeki siyah tişört Jungkook gibi kokuyordu.
Nerede olduğunu bilmiyordum ama uyandığımda yanımda değildi, her ne kadar bunun yüzünden kendimi boşlukta hissetsem de neden yaptığını biliyordum ve bunu yaptığı için de ona minnettardım.
Sıkıntıyla omuzlarımı düşürürken ayaklarımı sürüye sürüye odadan çıktım ve sessiz adımlarla merdivenlerden indim. Doğrudan salona girdiğimde ilk önce bahçeye çıkmayı planlıyordum ama bu fikrim, kanepenin üzerinde oturan bedeni görmemle çürüyüp toprağa karışmıştı.
Lambaderin loş ışığından önündeki bira kutularını görebiliyordum. Bakışlarım usulca yüzüne tırmandığında beni fark etmediğini anladım çünkü bakışları tek bir noktaya odaklanmıştı ve tamamen bomboş bakıyordu.
Derin bir nefes aldım. Sessiz adımlarla yürüyüp yanına oturduğumda ilk önce tepki vermedi, ardından kafasını usulca bana çevirdi ve göz göze geldiğimizde kuru bir gülümseme belirdi dudaklarında. Yalnız bir çölün ortasında açan kırmızı bir gül gibi.
Yutkunamadım. İçimde bir şeyler parçalanmış gibiydi.
"Uyuyamadın mı?"
Hafif çatallı sesi duraksamama sebep olurken sessizce başımı salladım. Gülümsemesi genişlerken masanın üzerine doğru uzandı ve aldığı bira kutusunu bana uzattı.
Bir bira kutusuna, bir ona baktım. Eğer uyuşmak istediğimi varsayarsak kesinlikle cazip bir fikirdi bu yüzden omuz silkerek, "Teşekkürler," diye mırıldandım ve birayı elinden aldım.
Bir şey söylemedi, ben bakışlarımı camdan dışarıya çevirirken arkasına yaslandı ve kafasını geriye atarken gözlerini kapattığını gördüm.
Tuhaftı.
Tuhaftık.
Konuşmak istiyordum. Hatta bağırmak, çığlık atmak istiyordum zihnimdeki gürültüyü yok etmek için ama ben üçüncü biranın dibini görene kadar ikimiz de tek kelime etmemiştik.
Neden konuşmuyordu? Neden o öyle değil böyle gibisinden şeyler söylemiyordu? Neden sadece susuyor ve beni izliyordu? İçimdeki fırtınanın izlerini göremiyor muydu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
|•| Leaofila |•| rosékook
FanficBir yıldız öldüğünde, arkasında milyarlarca yıl yaşadığına dair bir iz bırakır. Bu bazen bir karadelik olur; yanına hiçbir şey yaklaşmaz ve yaklaşanlar da sağ kalamaz. O gün, o gece gözleri birer karadelik olan birini tanıdım. Gözlerinde ölü bir yıl...