1.3

2.9K 260 41
                                    

Fark etmiştim ki güç, fiziksel olarak belirlenen bir şey değildi. Her şeyin bittiği nokta yine zihin oluyordu ve bir kez orayı ele geçirmeyi başardığınızda kontrol tamamen sizin elinizdeydi.

Dünyanın en iyi boksörünün karşısına geçip eşini ve çocuğunu kaçırdığınızı söylerseniz, alacağınız tek zarar birkaç kırık kemik olabilirdi belki. Fakat sonrasında, sizi yumruklayan bir insanın nasıl nakavt olduğunu izlerdiniz.

Nasıl dizlerinin üzerine çöktüğünü, onları kurtarmak için nasıl boyun eğdiğini.

İnsanların zihinleri, sevdikleriydi. İnsanları zaafları, en büyük düşmanlarıydı.

Sung Ho, zaaflarımla oynuyordu. Sung Ho, dizlerimin üzerine çöküşümü görmek istiyordu. Sung Ho, zihnimi yönetmek istiyordu.

Ve bu noktada, ip kopuyordu.

Gözlerimi sıkıca yumarak kafamda tasarlanan düşüncelerimin üzerine bir perde çektim ve titreyen ellerimi saçlarımdan geçirdim.

Ilık hava, ardına sakladığı soğuklukla tenime sızdığında derin bir nefes alarak gözlerimi açtım.

Saat gece iki civarlarıydı. Gökyüzünün karanlık sularına çekilmiş olan yıldızlar tüm ihtişamıyla parıldıyor ve ay, onları geride bırakmak istermişçesine ışıldıyordu.

Ben ise karanlık gecenin altında oturuyordum.

Çocukların yanına geldikten sonra şoku atlatmam biraz uzun sürmüştü ve başardığımda da çocuklar gitmeme izin vermemişlerdi. Jungkook'un zorlamaları sonucunda birkaç saat uyumuştum ama şimdi buradaydım işte.

Dudaklarımı birbirine bastırarak şakaklarımı ovaladım. Taehyung için endişeleniyordum. Mesajı gördükten sonra deliye dönmüştü ve ortadan kaybolmuştu. Normalde olsa bu kadar endişelenmezdim ama o kadar öfkeliydi ki kendine bir şey yapabilirdi. Yoongi de aynı şeyi düşünmüş olmalı ki arkasından gitmişti ve ikisi de henüz dönmemişlerdi.

"Uyumamışsın."

Kadife sesi bir yaz esintisi misali kulağımı okşadığında beklemediğim için irkilerek arkama döndüm. Dağılmış saçları alnına dökülüyordu. Kırmızı gözleri ve solgun teninden ne kadar yorgun olduğunu anlayabiliyordum ve bu kalbimi acıtıyordu.

Üzerindeki yarım kollu siyah tişörtle bir adım arkamda dikiliyordu. Gümüş küpelerine bir bakış attıktan sonra omuz silkerek, "Uyumam saçma olmaz mıydı?" Diye mırıldandım.

Bana bakmadan yanıma oturdu ve ayaklarını boyunca yere uzattıktan sonra ellerini kuru çimlere yaslayarak başını arkaya attı.

"Olmazdı çünkü sen uyumayıp kendine ve bedenine işkence ettiğinde arkadaşın bir anda sihirle burada belirmeyecek."

Kurduğu cümleyle kaşlarımı kaldırdım. "Bunu bilecek kadar aklım başımda ama ne yazık ki duygusuz bir kurbağanın teki olarak kafamı yastığa gömüp uyuyamıyorum."

Dudağının kenarı hafifçe kıvrıldı. Doğrularak elini dağınık olan saçlarına daldırdı ve her bir tutamını daha da dağıttı.

"Bu duygusuz kurbağa daha fazla uyumazsa öleceğinin farkında değil herhalde?"

Şaşkınlıkla ona baktığımda dudaklarım aralandı. Uyumadığım günleri mi sayıyordu bu çocuk?

Haksız mı?

Gözleri dudaklarıma kaydığında bir anda bütün dikkatim dağıldı ve dudaklarımı yaladım. Kaşları kalkarken gözleri kısıldı ve daha yoğun bakmaya başladı.

|•| Leaofila |•| rosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin