"Rosé, Soyeon'ın şapkasını nereye koymuştun güzelim?"
Jungkook kafasını salonun kapısından uzatarak bana seslendiğinde, elimdeki şapkayı ona gösterip bende olduğunu belirttikten sonra yılbaşı için yaptığım pastayı alıp salona doğru yürümeye başladım.
Bugün 31 Aralık'tı ve küçük kızımızla birlikte geçireceğimiz ilk yılbaşı olduğu için Jungkook da ben de fazlasıyla heyecanlıydık. Birlikte ağacımızı süslemiş, pastalar yapmış, hediyeler hazırlamış ve hepimiz yemyeşil giyinmiştik.
Evde bizimle birlikte nefes alan küçük bir bireyin daha bulunması tahmin ettiğimden daha mutluluk vericiydi ve üstüne üstlük bu, âşık olduğum adamla olunca bulutların üstünde gibi hissediyordum.
Bir ödül gibiydi. Sanki Tanrı, geçmişte çektiğimiz tüm acıların yaralarını şimdi sarıyordu ve bunu yaparken bize küçük hediyeler bırakıyordu.
Her ne kadar bazen buna inanamasam da, oluyordu işte. Olmuştu. Benim güzel Soyeon'ım doğmuş, birazcık büyümüş ve dünya tatlısı bir şeye dönüşmüştü. Her günüm onlarla ayıyordu ve emin olun, hiç biriniz bu duygunun güzelliğini tahmin edemezdiniz.
Dudaklarım istemsizce kıvrılırken salona girip elimdeki pastayı masanın üzerine bıraktım ve yerdeki minderlere oturan Jungkook'la Soyeon'ın yanına oturdum.
Jungkook Soyeon'ın elbisesini düzeltmeye çalışırken Soyeon minicik işaret parmağını Jungkook'un yanağına batırıp duruyordu ve sanki orada çok değerli bir şey varmış gibi kocaman gözleri sadece oraya odaklıydı.
"Şapkasını da takalım," diye mırıldandım Jungkook nihayet elbisesini düzeltmeyi bitirdiğinde. Jungkook başını sallayarak Soyeon'u bana çevirirken yanağından uzaklaşan minik parmağını da öpmeyi ihmal etmemişti.
Gülümseyerek yeşil şapkayı Soyeon'ın başına takarken dayanamayıp şişman yanaklarını öptüm. Kesinlikle dayanılmazdı.
"Hey, ama bu haksızlık!" Jungkook huzursuzca büzdüğü dudaklarıyla eğilip yanağını bana uzattığında bu hallerine alıştığım için gülümsemi genişlettim ve uzanıp dudaklarımı yanağına bastırdım.
Jungkook'un baba olduğuna bakmayın, benim için hâlâ bir bebekti.
"İkiniz de öpücüklerinizi aldığınıza göre artık yılbaşı gecesini başlatalım mı?"
Jungkook kafasını sallarken Soyeon da anlıyormuş büyük bir heyecanla ellerini çırpmıştı. Birkaç dakika sonra açılan şarkıyla üçümüz de zıplayarak -Soyeon Jungkook'un omzundaydı- dans ederken bir anda çalan zilin sesiyle durdum ve Jungkook'a devam etmesini işaret ettikten sonra salondan çıkıp kapıyı açtım.
Jimin, dokuz aylık karnıyla Lalisa, Taehyung ve Namjoon gülümseyerek bana bakarken bunu beklemediğim için önce şaşırmış ama sonra onları hemen içeriye davet etmiştim.
Aslında daha ilk başta onları yılbaşını birlikte kutlamak için davet etmiştik ama hepsi işi olduğunu söyleyip reddetmişti bu yüzden biz bize kutlamaya karar vermiştik ama şimdi onlar da geldiğine göre, her şey dağıtılabilirdi.
Birkaç dakika sonra Lalisa salondaki koltukta elini karnına koymuş otururken Jimin kucağındaki Soyeon'la dans ediyordu ve Taehyung da şarkı seçme görevini üstlenerek bilgisayar başına geçmişti.
Ben de tam Lalisa'nın yanına yürümek üzereyken, bir anda belime dolanan kollarla kendimi Jungkook'un kafesinde bulduğumda gülerek omzuna yavaşça vurdum. Böyle ani hareket etmeye bayılıyordu.
"Benim güzelim neden yaşlı teyzeler gibi kenardan bizi izliyor?"
Dudaklarımı gülmemek için birbirine bastırırken sahte bir sinirle ona baktım. Belimdeki eliyle olduğumuz yerde sallanıyorduk ve bu nedense çok hoşuma gitmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
|•| Leaofila |•| rosékook
FanficBir yıldız öldüğünde, arkasında milyarlarca yıl yaşadığına dair bir iz bırakır. Bu bazen bir karadelik olur; yanına hiçbir şey yaklaşmaz ve yaklaşanlar da sağ kalamaz. O gün, o gece gözleri birer karadelik olan birini tanıdım. Gözlerinde ölü bir yıl...