8.bölüm-Davetsiz misafir
Sadece hisset, her şey daha güzel olacak.
Gecenin zifiri karanlığında çatı katında ellerimi duvara dayayarak ayı izliyordum. Gökyüzüne bakmak bana göre çok anlamlıydı. Okuduğum bir kitap da
"Gök yüzünüzü paylaşacağınız insanı iyi seçin. Yanlış insan yüzünden sonsuz gökyüzünüz ellerinizden kayıp gitmesin."
Diyordu. Bu sözü çok iyi anlıyorum. Herkesle sonuzluğu paylaşmayın diyor. Zira zaten sonsuzluk diye bir şey yok. O da ellerinizden kayıp gitmesin. Yine de gökyüzüne bakarken insan sonsuzmuş gibi hissediyor. Ve ben kendi gökyüzümü kimseyle paylaşmak istemiyorum.
Çatı katına ne zaman gelsem sürekli bir şeyler oluyor. Her seferin de bir hengame. Derin bir nefes alıp bu soğuk havaya daha fazla katlanamayacağımı anladım. Hızlıca kapıdan çıkıyordum ki birden Meriç'i görünce afallayarak durdum. Yüzünde hiç bir mimik oynamadan bakıyordu bana. Sabahki üstünü çıkarıp siyah sweat ile siyah eşofman giyinmişti. Heyecanla ona bakarken hiç bir şey demeden öylece yanımdan gelip geçti. Ben hüzünle ona bakarken o çatı da öylece duruyordu. Çatının kapısını kapatıp arkasına oturarak sırtımı yasladım. İçim içimi yerken buz gibi zeminde boş düşüncelere daldım.
Bu gece bitmiyordu. Bu gecenin sabahı yoktu. O kadar uzun geliyordu ki bu gece bana, her saniye bir saat gibiydi adeta. İnsan git gide akıl sağlığını kaybedince zaman kavramını yitiriyordu.
Meriç çıkana kadar beklemeye başladım. Neden beklediğimi bende bilmiyordum. Sadece yanında olmak istiyordum. Gerçi ben onu da beceremiyorum.
Vücudum titremeye başlayınca daha fazla burada duracak gücüm kalmamıştı. Yine de bekliyordum. O çıkana kadar bekleyecektim.
Aradan yarım saat geçti. Vücut ısım git gide düşerken ne çatıya girebiliyordum ne de odama gidebiliyordum. O sıra da kapı açılmaya çalışıldı. Yavaşça kapının önünden başka yere geçtim. Meriç birden beni bu şekilde görünce belli etmemeye çalışsa da şaşırmıştı. Endişeli gözlerle bana bakarken
"Kelebek?" Dedi. Cevap verecek gücüm yoktu. Gözlerim yavaşça kapanırken beni kollarının arasına alıp yerden kaldırdığını hissettim. Ne kadar üşüsem de kendimi huzurlu hissediyordum. İlk defa onun kokusunu içime çektim huzurla.
O kadar güzeldi ki..
İlk defa onun kollarında iyileştiğimi hissettim. Beni özenle odama götürüp yatağıma bırakınca hiç ayrılmak istemedim ondan. Neden böyle hissettiğimi inanın bende bilmiyorum. Üstümü sıcak şeylerle örtüp son kez baktı bana. Tam gidecekti ki zar zor da olsa
"Meriç" Dedim. Hızlıca bana dönerken gözleri bana merhametle bakıyordu.
"Bana masal anlatır mısın?" Kaşları havaya kalkınca itiraz etmeden baş ucumda ki sandalyeye oturdu."Bir varmış bir yokmuş.." Diye başladı. Yavaşça yutkunurken devam etti.
"İki tane küçük tatlı çocuk varmış. Bunların çıkmadığı bir çiçek bahçesi varmış. Küçük kız buraya hep küçük oğlanla gelirmiş. Bir gün yine ikisi buraya gelmiş. Küçük kız çok hızlı koşmaya başlayınca diğer oğlan olanı düşecek diye çok endişelenmiş." Bunu söyledikten sonra duraksadı. Yavaşça yutkunduktan sonra titreyen sesiyle devam etti anlatmaya. "Küçük kızı çok sevdiği için ayağına taş değmesini bile istemiyormuş. Ama o gün küçük kız düşmüş yere. Ağlamaya başlayınca küçük oğlan hemen yanına gelmiş. 'Allah'ım nolur onun acısını al bana ver nolur" Diye ağlayarak dua etmiş. Küçük kız ayağa kalkmayınca küçük oğlanda onun gibi oturmuş yere." Gözlerim yavaşça kapanırken bilincim gitmeye başlıyordu. Duymayacağımı bilmesine rağmen devam etti anlatmaya.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AKIL HASTANESİ
Fiction généraleAkıl hastanesi.. delilerle dolu lanetli yer. Diye başladım hikayeme. Oysa hikayenin sonunda evim olmuştu o lanetli yer. İçinde ki insanlar ise dostlarım. Ama unuttuğum bir şey vardı. Her zaman hatırlamam gereken yerde, unuttuğum bir şey. Hayat kimse...