Büşra'nın evraklarını yetimhaneden alıp eve getirdim. Biz onlardan önce anne baba olmuştuk. Evet biraz metazori oldu. Çiçek gitmesin diye acele ettim. Büşra'nın dahi onayının alınmasını beklemeden, oldu bittiye getirdim işleri. Başka türlü kendimi affettirmem mümkün değildi. Bunu bilecek kadar duygusal zekaya sahibim çok şükür.
Tamam yaptığım etik değil ama ne yapsaydım? Göz göre göre benden gitmesini mi bekleseydim? Unutmayın ben Kara Kadirim istediğim, istediğim an almaya alışmışım. Öyle veya böyle Çiçek'i geri kazanmak için yapmayacağım şey yoktur. Buna o s.ç.tığımın hastanesini kapattırmak da dahil. Gerekirse yaktırırım, yıktırırım ama Çiçekimi evine döndürürüm.
Tabii hayat siz planlar yaparken size çalışmadığınız yerlerden soruyor. Tam hatunumu eve dönmeye ikna ettiğim için kendi kendimi tebrik ederken beni aradı.
"Hemen istersen yarın seninle evlenirim ama bir şartım var. Aysel Anne ile barışacaksın", dedi ve telefonu yüzüme kapattı. Elimde telefon öylece kala kaldım.
Ne diyeceğimi ne yapacağımı bilemedim. Ben o kadınla asla barışmam demiştim bir kere. Bunun için Çiçek'ten bile vazgeçer miydim? Peki "Barışmam" dersem beni terk eder miydi? Beni terk ederse bir çocuklu dul bir adam olacaktım. Üstelik karıma kavuşamadan.
Of Aysel yine hayatımın içine etmeyi başardın. Yine ne yaptın, ne dedin de Çiçek dellendi ve evlenmemi istiyorsan barış diye tutturdu.
Oturduğum yerde öylece elimde telefon kala kaldım. Ta ki sekreterim kapımı çalıp;
— Kadir Bey toplantınız başlamak üzere, deyinceye kadar. Galeri ve distribütörlük için başka bir İtalyan grupla toplantım vardı ve bu önemli görüşme öncesi Çiçek uzaktan dahi olsa ayarlarımla oynamayı başarmıştı.
Toplantıya girdim ama aklımda sadece Çiçek ve Aysel vardı. Neden Çiçek bana böyle demişti. Toplantı boyunca aklımın bir köşesinde hep bu soru döndü durdu. O kafayla İtalyanlarla anlaşmayı başardım. Onlar gider gitmez Çiçek'i aradım.
— Çiçek derdin ne senin?, diye bağırdım telefonu açar açmaz. Sesi çıkmadı önce. Durdu. Derin bir nefes alma sesi geldi önce sonra da;
— Kadir konuşmamız gerekiyor, hastaneye gelebilir misin?, dedi sesi üzgün geliyordu. Telefonu sert bir şekilde açtığım için kendime kızdım. Yumuşak bir şekilde;
— Çiçek, canım, ne oldu?, diye sordum. Durdu;
— Kadir, gelince konuşuruz, dedi ve telefonu kapattı. Sekreterimi arayıp;
— Rafet'i yollayın, dedim ama şirkette yoktu. Yekta'yı çağırdım. Rafet'i sordum. Önce kemküm etti, sonra;
— Abi Çiçek Yenge aradı apar topar çıktı. Bana veya başka birine bir şey demeden çıktı, dedi başı önde.
— Tamam sen yerine git, şirket çocuklar sende. Ben hastaneye gidiyorum. Bakalım Çiçek Hanımın derdi neymiş? Hepimizi hastaneye toplayacak kadar önemli olay ne? Gidelim, öğrenelim, dedim ve ceketimi giyip çıktım.
Yasin'le beraber hastaneye gittik. Yasin zaten hastaneleri çok sevmez, Enver için kan verdiğinden beri hiç sevmiyordu, o yüzden o dışarıda arabada kaldı. Bense direk Çiçek'in odasına gittim.
Rafet'le ikisi karşılıklı oturmuş, üzgün bir şekilde önlerine bakıyorlardı. İkisi de yasta gibiydi, bir tek önlerinde ölüleri eksikti.
— Hayırdır Çiçek, Rafet neler oluyor?, diye sordum sakince. Çiçek kafasını kaldırdı bana baktı, sonra Rafet'e döndü;
— Abi bize biraz müsaade eder misin?, ben Kadir'le yalnız görüşeyim, dedi kararlı bir şekilde. Rafet bir şey demeden kafasını salladı ve dışarı çıktı. Onun kalktığı sandalyeye ben oturdum. Çiçek yüzüme gözlerimin içine baktı;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlıkta Açan Çiçek (#Tamamlandı)
Ficción GeneralÇiçek Solmaz ince, uzun boylu ama bir o kadar da sert bir kız. Hasta babasına bakmak için küçük bir muhasebe ofisinde çalışıyor. Mahalleden en yakın arkadaşı Enver Sarı. Baş Komiser Enver Sarı... Ay sonunu getiremediğinde yanında olan canı sıkıldığı...