23. Bölüm

8.9K 647 482
                                    

Göknil Rona

Nisan ayının sonuna gelmiş bulunmaktaydık. İçimdeki enkazı tam iki aydır toplayamamıştım. Gerçi ilk aşk acımı yaklaşık iki senede atlatabildiğimi düşünürsek, iki ay çokta uzun bir süreç değildi haliyle ve Semih'e hissettiklerim, ona hissettiklerimin yanında hiçbir şeydi. Kendimi ilk etapta Silivri'ye, eve kapatmış olsamda çözüm getirmeyeceğini hızlı anladım. Hızlı dememe de pek bakmamak lazım. Tam bir ayımı aldı. Kışın bitimiyle İstanbul gecelerinde, işsizliğimin getirisiyle fazlaca boy göstermiş olsamda sonunu getirecek takatim kalmamıştı. En iyisinin kabullenmek olduğunu düşündüğüm bir anda, onu bir Ragıp abinin mekânında gömmediğimi hatırladım. Her zamankinin aksine, kızlarla gömmektense onun na'şını Ragıp abinin mekânından yalnız başıma kaldırmaya karar verip restorana doğru yol aldım. Evime on beş dakikalık mesafede olan restorana giriş yaptığımda beni bambaşka bir atmosfer karşıladı. Nisan ayının son cumartesisinde benim gibi gömecek birçok cenazesi olan insanlar vardı sanırım. Restoranın bu kadar dolu olmasına başka bir anlam veremedim. Üzerimde salaş bir kot, yine fazlasıyla salaş duran tek omzu açık, açık turkuaz renginde ince bluzum ile mavi beyaz atmosferin içine daldım. Ragıp abinin gözleri beni görünce ışıldadı.

"Aaa Göknil kızım, hoş geldin," dediğinde, bir diğer gömdüğüm şey olan ismimi duymak hoşuma gitmedi ama tavrımı da bozmamaya gayret ettim.

"Hoş buldum Ragıp abi de..." dedim ve duraksadım. "Bu ne kalabalık böyle? Bana yer vardır inşallah." Saat gecenin onuna yaklaşırken insanlar kımıl kımıl konuşuyor, bir yandan da birazdan başlayacak olan fasıl müziğinin hazırlığı yapılıyordu. Gece olması nedeniyle sabahki günlük güneşlik bahar havası kaybolmuş, serin çökmüştü. Bunu fırsat bilen insanların çoğu iç camekanlı tarafa tünemiş olsada ne dışarıda ne de içeride yer gözükmüyordu.

Ragıp abi, bir solmuş yüzüme bir de tepeden rast gele topladığım saçlarıma şöyle bir baktı ve "Yalnız mısın?" diye sordu.

Kendisini başımla onaylarken "Yalnızım," diye mırıldandım. "Ağır bir cenazem var, yürekte."

Ragıp abinin eli sırtımı buldu. Sırtımı bir çocukmuşum gibi sıvazlarken "Geç bakalım deli kız. Sana her zaman yer var," demeyi ihmal etmedi.

En dipte köşede kalmış, hafif yanan sobanın yanındaki masaya kuruldum usulca. Akşam serinliğini baz alarak tutuşturulduğunu düşündüğüm sobanın yanında içilen rakı; çarpardı insanı. Camdan eşsiz deniz manzarası gözüküyordu ama benim bu saatten sonra bir yere dalmaya da, gelmemesi hayırlı olanları inatla beklemeye de niyetim yoktu.

Zihnime düşen düşünceleri kovmak istercesine "Abi bana bir otuz beşlik," dedim hızla. "Su istemiyorum, balıkta. Meze versen yeter." Ragıp abi elindeki tebeşiri bana uzattı. Ne istediğini anlayıp, ayaklanarak kapı girişinde bulunan panoya doğru ilerledim. Panonun başında durup derin bir nefes alıp hafifçe eğilip elimdeki tebeşiri hareket ettirmeye başladım.

Bahar da kışı, kışın da baharı özler insan. Ne uzaksa onu özler. Kavuşmak şart mı?

Boş ver! Bazı şeyler yokken güzel.

*Özdemir Asaf

Ben cümlemin sonuna üç nokta bırakamadan, restoranın kapısı açıldı. Kapı eşiğindeki rüzgâr çanı kilise çanı gibi çınladı. Arkamda nefesini hissettiğim adamın konuşmasıyla el mahkum yüzümü kendisine döndüm. "Pardon? Yeriniz var mı acaba?" diyen adamın, pek tabii pano başındaki beni garson sanması normaldi. Karşımda salaş bir kot pantolon üstüne kot bir gömlek giyerek, buz mavisi gözlerini ortaya dökmüş, açık kahve saçlarının salaşlığına uygun kirli sakalları ile benden yaklaşık yirmi santim daha uzun bir beyefendi duruyordu. Beyefendi demek çokta doğru muydu bilemedim. Adamın daha çok tatlı serseri bir tipi vardı. Kendisini incelemem uzun sürünce hafifçe gülümseyerek Ragıp abiye bakındım.

TUTULMA | TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin