28. Bölüm

7.8K 664 786
                                    

Göknil Rona

Solumda bir kıpırdanma oldu. Kıpırdanmayı takip edemeden bacağımda minik bir el hissettim. Hissettiğim minik el ile aniden doğrulmam ise kaçınılmaz oldu. Yere kadar uzanan camlardan içeri vuran güneş ışığı gözlerimi kamaştırınca birkaç saniyeliğine gözlerimi yumdum. Güney'in o bilindik sesi kulağıma ulaştığında sesindeki oyuncu ton bana değil direkt Melek'e hitap ediyordu. "Şş. Uyandın mı minik prenses?" Melek, Güney'e doğru ellerini uzatınca bende kendimi yatağa geri bıraktım. Sahi akşam ne olmuştu? Ben, manda yavrusu gibi uyuduğum için mi Melek'in çığlıklarını duymamıştım? Elim soluma doğru çarşafın yumuşak yüzeyinde gezindi. Altına da kaçırmadığına göre deliksiz uyumuş olabilir miydi? Ya da ben rüya görüyor olabilir miydim? Güney "Kraliçe uyanmadan, gidip kahvaltı hazırlayalım olur mu prenses?" diye devam edince, aşağı ineceklerini anlayarak yataktan tekrar doğruldum. Melek kollarını Güney'in omuzlarının üstünden iki yana salmış, sağ yanağını direkt Güney'in sol omzuna yaslamış öylece şaşkın gözlerle odaya bakıyordu. Yüzündeki ifadeyi yorumlamaya korkuyordum. Bize alışması mı daha iyiydi yoksa hiç alışmaması mı karar veremiyordum. Güney, beni fark edince duraksayıp, uykumu açmak istemediğini belli edercesine "Uyu güzelim sen," dedi fısıltıyla. Beni öpmeden gitmeye niyetlenen bir adet Güney Yılmaz inanılır gibi değildi.

'Seni kaç kez öpüp, kahvaltı hazırlamaya gitti ki Göknil? Rüyanda mı?'

Gülümseyerek yataktan doğruldum. Aklımdan geçirdiklerim başka olsada dilimden dökülenler her zamanki gibi bambaşkaydı. Ellerim usulca Melek'e uzandı ama bence bir ömür Güney'in omzunda yaşayabilecek gibiydi. Bir günde bu neyin samimiyetiydi anlayamadım. Bu işin bir püf noktası vardı madem ben niye bilmiyordum? "Ben, Melek'in üstünü değiştireyim." Melek, gece altına kaçırmadığına göre biraz daha oyalanırsak kesinlikle kaçıracaktı ve bir erkek ile Melek'i tuvalete gönderme düşüncesi de bana uymuyordu. Yalandan alıngan bir tonda "Söz sonra aşkınıza mani olmayacağım," deyip, Melek'i Güney'in kucağından kendi kucağıma aldım. Melek, sağ yanağıma bir öpücük bırakıp bu seferde sol yanağını benim sağ omzuma yasladı. Yüzüme baktığını hissediyordum. Muhtemelen hala uyanamamıştı yavrucağım ve paylaşılamamanın şokunu yaşıyordu. Doğru ya Melek'in bugüne kadar diğer çocuklar gibi geçirdiği anları olmamıştı. Melek, kucağımda banyoya doğru ilerlerken biraz çemkirmekten zarar gelmeyeceğini düşündüm. "Pabucum karşıki dama atıldığına göre kendime yeni damlar bakmamın zamanı geldi sanırım. Cık.Cık." Boynumdaki minikten bir kıkırtı kopunca, bizim gülüşlerimiz de ona eşlik etti. Acaba ne ima ettiğimi doğru anlamış mıydı? "Hiç gülme küçük hanım," diye alayla devam ettim. "Hep satış, hep satış."

Banyonun kapısında vardığımızda Güney'in "Sana kahve yapıyorum," diye seslenmesiyle duraksadım.

Yüzündeki pis gülüşe karşı gözlerim kısıldı. Bana öperek içiremeyeceğine göre bu sefer ne uyduracağını tahmin edemediğim için "Yemezler canım. Yemezler," dedim aksi bir tonda.

Ben banyonun kapısını kapatırken, Güney ise yatak odasından çıkıyordu. "Göreceğiz..." dediğinde yine kendinden çok ama çok emindi.

Melek'i klozete oturttuktan sonra yüzümü yıkarken bir yandan da onunla sohbet etmeye koyuldum. "Bebeğim gece uyanmadın mı sen?" Aynadan hareketlerini izlediğim için başıyla cevap verdiğini gördüm. Muhtemelen aynı soruyu Güney sorsaydı, 'Hayır Güney'ciğim,' derdi.

'Sence biraz abartmıyor musun Göknil?'

Benimle direkt iletişim kurmamakta ısrarcı olmasını sorgulamamdan daha doğal ne vardı? Tuvaletteki el yüz yıkama seansından sonra banyodan çıktık. Melek'i elinden tutarak valizlerin başına getirdim. Ben yerde bağdaş kurarken, Melek yanımda dikili bir halde kaldı. "Giymek istediğin bir şey var mı bebeğim?" diyerek valizin içerisindeki eşyalarında gözlerimi gezdirdim. Melek direkt kot bir tulumu valizden çekince yüzüm güldü. Yavrum evladım, ben aşağı taytla inecekken sende ki bu hazırlık kimedir diyemedim. Ziyagil yalısı mıydı burası? "Tayt mı giysek birlikte ha? Bak ben şu siyah taytı giyeceğim." Elinde tuttuğu tulumu inatla bana uzatınca, mecbur elinden aldım. Altına ince beyaz kedili bir kilotlu çorap ile alttan çıtçıtlı bebe yakalı beyaz bir badi çıkardım. İnşallah kahvaltıda üstünü batırmazdı... Usulca Melek'i giydirdikten sonra kendi üstümü değiştirmeden aşağı indim. Eh bu kadar hazırlamıştık prensesi, boşa gitmesindi. Güney, tezgaha yaslanmış bir elinde kahvesiyle diğer elindeki telefonunun ekranında çatık kaşlarla bir şeyler inceliyordu. Her ne okuyorsa pek hoşuna gittiğini söyleyemezdim. Hafifçe öksürdüğümde bakışları bizi buldu. Bir leydi edasıyla salınan Melek'i ve birde zevki sefasına düşkün pijamalarına aşık saçı başı yolunmuş beni görünce, yüzünde geniş bir gülümseme belirdi. Yanına vardığımızda devir teslim için hazırdım. Melek'i ona doğru bir reveransla yönlendirirken kendim doğruca duşa kaçma peşindeydim. "Ben dönene kadar birbirinize doyun," dedim gözlerimi devirerek. "Döndüğümde karnımı doyurmak istiyorum."

TUTULMA | TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin