36. Bölüm

5.6K 607 369
                                    

Göknil Rona

Üç Ağustos...

Melek'in gerçek doğum günü ve Kurban bayramı. Bir gün öncesi herkes bizdeyken büyükler arasında bile o kadar muhabbeti geçmemişti ki, Melahat abla bayram için izin istemeseydi bayram olduğunu fark eder miydik bilemiyorum. Ortamın ve muhabbetlerin karışıklığı, babamın 'Gel de alnına kan süreyim!' diye takılmasına bile engel olduğuna göre demek ki gerçekten zor bir gün geçirmiştik. Melahat ablanın izinli olmasıyla, ev ahalisini topladım. Ufaklıklara mamasını yemek masasının yanındaki duvar dibinde verirken, Güney ile Melek'i de sabahın yedisinde kahvaltı sofrasına diktim. Uykulu gözlerle yapılan kahvaltının ardından Güney dayanamayıp "Güzelim," dedi. Sol elinin parmakları kaşlarının üzerinde müşkülce gezindi. "Bir şey var da ben mi unuttum?"

Yüzüne takındığı mahcup ama tatlı serseri ifadesine kocaman gülümsedim ve "Bayramlaşmaya gideceğiz," dedim.

Güney söylediğimi anlamak amacıyla gözlerini kırpıştırırken, Melek içi geçtiği sandalyesinde birden canlanarak "Nereye gideceğiz?" diye soludu. Dudaklarımdan sesli bir kıkırtı döküldü.

Önümdeki peçeteyle ağzımı sildikten sonra duru bir ses tonuyla devam ettim. Söyleyeceklerimle Melek'in yarasını kaşımak istemiyordum ama aynı zamanda ona iyi geleceğini de düşünüyordum. "Önce annene," dedim ve başımı hafifçe sola eğerek gülümsememi korudum. "Sonra deden ve ananene ziyareti iade yaparız." Anlamamış gözlerle bakınca kahkaha attım. "Dedenlere gideriz bebeğim. Tabi..." diyerek Güney'e döndüm yüzümü. "Babanın da işi yoksa." Bir an kararsız kaldım. Çünkü Güney, yerden bitme bir mantar değildi. "Sen, ailenle?" dediğim anda başını sıkıntı yok dercesine salladı. Bu konularda bir şey soramıyor oluşum, Güney'in de anlatmıyor oluşu beni hep tedirgin ediyordu. Nasıl davranmam gerektiğini de, ne sormam, söylemem gerektiğini de asla ama asla tahlil edemiyordum.

'Çünkü Göknil, sen ailede küslük nedir bilmiyorsun.'

Şükür moment.

"E hadi o zaman," dedim coşkuyla. "Ben burayı toplarken, sizde baba kız hazırlanın." Güney sol gözünü ovuşturunca gülümsedim. O da bendeki enerjiye anlam veremiyordu muhtemelen. Anlaşılan bu sabah iki adet uyanamayan bayram çocuğum var idi. Ki bu normal şartlar altında Güney için imkansız bir durumdu. Kesin resmî tatil diye uyuyacağını sanmıştı ama benim bayram neşeme çarpacağını tahmin edememişti.

Önümdeki tabağı alıp, doğrulmuşken, "Sevgilim," demesiyle duraksadım. "Sen bırak onu." Uzanıp elimdeki tabağı aldı. "Siz ana kız hazırlanın. Ben o arada bi' kahve içip açılayım olur mu güzelim?" Sen bilirsin dercesine omuz silktim. Kahvaltı sofrasını toplamaktan nefret eden yanım, teklifine alkış tuttu. Elimdeki peçetemi de masaya geri bırakırken, sakalların üstüne bir öpücük bıraktım. Ben öperdim de Melek öpmez miydi? Sağ yanağına da o bir öpücük kondurdu. Bayram telaşımıza uygun seri adımlarla yukarı çıktık. Melek'e arkadan çapraz askılı jile bir elbise giydirip, saçlarını lüleleri gözükür bir şekilde topladım. Kendi saçlarım salık kalırken, üstüme japone kol yarım bir bluz altıma da bir mom jean giydim.

'Analığımı her yerde vurgularım diyorsun yani Göknil!'

Güney de hazırlandıktan sonra yola koyulduk. İlk hedefimiz bir çiçekçi oldu. Beş buket beyaz gül alan Güney dikkatimi çeksede sorgulamadım. Çiçekçiden çıktıktan sonra ilk durağımız ise mezarlık oldu. Arabaya binmeden önce koyduğum kapüşonlu hırkamı üstüme geçirdim. Şapkamı özenle taktığımda Güney'in şaşkın bakışları beni buldu. Ne dercesine başımı salladım. Uzaktan çok mu dinsiz duruyordum? Eline aldığı üç buket beyaz güle baksamda açıklamadı. Bende sorup, üstelemedim.

TUTULMA | TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin