35. Bölüm

7.3K 617 572
                                    

Göknil Rona

Hastaneler bana oldum olası iyi hissettirmezdi. Hasta olmasamda, hastaneye geldiğimde hasta olacakmışım gibi hissederdim. Meyra'nın odasında ellerim dizlerimin üstünde ritim tutarken, hissettiğim duygu hasta olma endişemin çok çok üstünde idi.

Kaybetme korkusu.

Hiv'in ne kadar ciddi bir hastalık olduğunu bilebilecek kadar olgun bir insandım. Lakin bir çocuk üzerinde ne kadar kontrol edilebilir olduğunu bilmiyordum. Güney, benim aksime rahat bir tavırla sırtını oturduğu sandalyenin arkasına yaslamış, sol ayağını, sağ diz kapağının üstüne atmış, etrafı inceliyordu.

'İşte babalık Göknil!'

Yemezler!

Uzanıp çat diye dizinin üstüne koyduğu ayağına vurdum ve sinirle, daha doğrusu paniğimin sürüklediği öfke havuzunun etkisinde kalarak "Bir geril, bir panikle ya! Bu ne böyle!" dedim. Gülen gözleri yüzümde gezindi ama bence şimdi doğacak çocuklarımızı hayal etmenin hiç sırası değildi!

Öne doğru eğilip, iki dirseğini dizlerine yasladı ve ellerini önünde birleştirdi. "Güzelim, sen zaten yeterince paniksin," diyerek bir elini bana doğru uzatıp, elimi avuçları arasına aldı. "Birde ben mi seni gereyim? Bir şey olmayacak. Meyra gelecek ve durumu anlatacak. Biz de ne gerekiyorsa onu yapacağız. Gerekirse burada, gerekirse ülke dışında." Avuçları arasındaki elime sevgi dolu bir öpücük kondurdu ve ardından "Bu kadar," dedi, rahatlatmak adına. "Bu kadar basit..."

Güney gayet sakinleştirici bir cümle öbeği kurmuş olsada, ben kafamda dönen kırk tilkinin resmini yansıtırcasına "Meyra Hanıma, güzelim dediğini unuttum sanma," diyerek söylendim. Ardından hışımla elimi çektiğimde, yüzüme şaşkın ama güleç bir ifade ile bakıyordu. Güney, benim tüm dengesiz hallerime alışmış gibiydi. Aslında takıldığımın o olmadığını biliyordu. Sarmaya yer aradığımın da farkındaydı. Ve beni yine, yeniden sevgi dolu kucaklıyordu. Odanın kapısı açıldı ve Meyra Hanım(!) içeri girdi. Hem de yüzünde güleç bir ifadeyle. Gülecek bir hal vardı da ben mi bilmiyordum bir tek?

"Daha iyisiniz sanırım?" demesiyle, ben omuz silkerken, Güney başıyla onayladı. "O zaman güzel. Şimdi işimize bakalım." Odağımı; masasına oturduktan sonra iki elini masasının üzerinde birleştirmiş beyaz önlüğü içerisinde turuncu saçları ve o yemyeşil gözleriyle pırıl pırıl parlayan kadına çevirdim. "Hiv virüsünün, bilinen kesin bir tedavi şekli yok. Yani virüs sahipleri bunu bir ömür yaşamak zorundalar." Bunu biliyoruz, geçelim dercesine hızlı hızlı başımızı salladık. "Melek, şu an için çok küçük. Önünde nasipse uzun bir ömür var." Ellerimi 'İnşallah yüce Mevla'm!' diye havaya kaldırmamak için zor durdum. "Melek'te çok erken teşhis edildiği için işimiz daha kolay aslında. Halk arasında her ne kadar ismi Aids olarak bilinse de aids, hiv virüsünün son dönemidir. Ve son evre olduğu için ise hiçbir tedavisi yoktur. Biz şu an hiv virüsü ile baş edeceğiz ve bunu da ilaç desteği ile sağlayacağız. Tedavimizin amacı virüsü kontrol altına almak ve virüsün mutasyona uğrayıp, başka hastalıklara sebep olmasını önlemek olacak. Şu anlık başka bir şey yok."

Çatallı sesimle "Ne demek yok?" dediğimde artık şaşkınlığımı dizginleyemez haldeydim.

Meyra "Yok," dedi ve gülümseyen yüzü ile devam etti. "İlaç desteği sağlayacağız. Bağışıklığını güçlü tutacağız. Tabi birde moralini. Yani kimsenin Melek'i dışlamaması gerekiyor." Öyle bir dünya zaten bizim dünyamızda yoktu. "Halk arasında bilinenler önyargıdan ibaret. Yani birlikte yaşamanızda, birbirinizi öpüp sarılmanızda hiçbir sakınca yok. Aynı kaptan su içip, yemek yiyebilirsiniz. Aynı havluyu kullanılabilirsiniz ya da aynı havuza girebilirsiniz. Sağlam deriye kan teması da virüsü bulaştırmaz. İleriye yönelik soruyorsanız da gebelikte bile bulaşım riski düşük aslında. Virüs biliniyorsa, sezaryen doğumla ve doğum sonrası bebeğin mama ile beslenip, hemen tedavi altına alınması ile virüs neredeyse önlenebiliyor."

TUTULMA | TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin