53. Bölüm

4.6K 514 215
                                    

Göknil Rona

Güney, Melek ve aramıza yeni katılan Kuzey ile hastanenin ilk gecesi gayet sakin geçti ama ertesi gün, hastaneden çıkışımız yapılmayınca ben kimsenin isteyip istemesine bakmadan Güney'i ve Melek'i hastaneden gönderdim. Gönderdim diyorum çünkü ikisinde de gitmeye dair bir niyet yoktu. Annem gelince, Güney'i annemle ikimizin idare edebileceğine zar zor ikna edebildim. Güney'in gitmesi lazımdı çünkü benim dehşet bir baş ağrım vardı. Başımı sağdan sola dahi çeviremiyordum ama Güney varken de sesimi çıkaramıyordum. Çünkü yüz ifadesi öyle bir hale bürünüyordu ki... Benden daha çok canı acıdığına, hatta çocuk istediğine pişman olduğuna da emin oluyordum. Ve ben Güney'i ne pişman ne de canı acırken görmeyi sevmiyordum.

Hastanede kaldığımız ikinci gece resmen ıstırap oldu. Kuzey neredeyse asla uyumadı ve ananesine havlu attırdı. Kuzey'in uyumamasında gecenin bir yarısı yapılan işitme testi de bir sebepti tabi. Uyuyan çocuk uyandırılınca bir daha uyumamasına ben şaşırmadım çünkü benimde uykum bir kere açılıyorsa yeniden uyuma imkanım asla yoktu. Ama Kuzey'in uyumamasına, uyuyamadığı için ağlamasına ek olarak benim geçmeyen baş ağrım eklenince bende kendimi en sonunda ağlarken buldum. Kuzey'in mememi tutma girişimleri sürekli başarısız oluyordu ve bu sebepten ötürü de elimin üzerindeki kelebek çıkıp durarak bana bambaşka bir acının kapısını açıyordu. Benim ağlayacak kadar acı çekmem sonucu, Ahmet Bey tarafından serumuma enjekte edilmesi için kokteyl adı altında ağrı kesici karışımı dahi hazırlandı ama benim baş ağrım geçmek nedir bilmedi...

Üç Ekim akşamı hastaneden ancak çıktık. Üç Ekim, Sarp'ın doğum günü olduğunu bildiğim için gündüz hastanede Meyra ile görüşünce akşamına en azından bize uğramalarını rica ettim. Benim hiçbir yere gidebilecek durumum yoktu ve Meyra sağ olsun, beni kıracak son insanlardan biri olduğu için isteğimi geri çevirmedi. İnsana sevdikleriyle bir arada olmak tüm ağrı kesicilerden daha iyi geliyordu. Sarp önüne konan pastanın mumlarını üflerken, ben bir köşede sol omzumda yüzükoyun yatan Kuzey ile birlikte oturuyordum. Melek ortamda üflenecek bir pasta olduğu için çoktan Sarp'ın kucağına tırmanmıştı. Pastanın üzerinde 'Yolun Yarısına Ne Kaldı?' yazıyordu ve yazı tabi ki de benim fikrimdi. Sarp, mumları üfledikten sonra gülen gözleri beni buldu ve "Yaşımı hatırlatmana gerek yoktu," derken, otuz iki diş gülümsedi. Ardından havalandırdığı eliyle Kuzey ile beni işaret edip "Senin bu halini gördükçe yaşlandığımı idrak ediyorum zaten ben..." diye ukalaca devam etti. Tutamadığı kahkahası eşliğinde "Küçük anne!" diye mırıldandı. "Daha kendin çocuksun ya sen!"

Annem, "Kazık kadar kız!" diye çıkıştı Sarp'a hitaben. Aslında gözlerinde hep çocuktum ama sadece onların gözlerinde çocuk olmaya hakkım vardı. "Neresi çocuk bunun Sarp, yapma Allah aşkına!"

"Tamam, tamam," derken, iki elimi havaya kaldırdım ama tabi sol elimi Kuzey'in sırtına geri koymam da jet hızıyla oldu. "Biliyorum büyüdüğümü kabullenmek zor geliyor, uzatmayın," dedikten sonra Güney'e döndüm ve masumca gözlerimi kırpıştırarak "Ben bir tabak pasta yiyebilir miyim?" diye sordum.

Yeryüzünde yememe takıntılı tek insan olan Eda, "Bunun bu dünyaları yeme iştahı ne zaman kapanacak ya?" dedi, huysuzca. "Gördükçe cinlerim tepeme çıkıyor!"

Annem anaç tavrını ortaya çıkarak "Çocuk emziriyor o!" dedi. Ardından sol elini bir tur havada döndürüp, "Karışmayın ne istiyorsa yesin sonra sütü çeker," deyince, zafer kazanmışım gibi Eda'ya dönüp gördün mü dercesine annemi başımla işaret ettim.

Samira bir bahanem olduğunda nasıl cılkını çıkaracağımı bildiği için "İnşallah iki sene boyunca böyle diye diye gezmesin Göknil," dedi, içten bir şekilde gülümseyerek. Dediğini yapma ihtimalim yüksekti ve bunu beni az çok tanıyan herkes tahmin edebilirdi. Ardından beni bırakıp, Eda'nın meslek hastalığına takılmayı tercih ederek "Bak vallahi zayıflatmaz seni Eda!" diye atıfta bulundu.

TUTULMA | TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin