42. Bölüm

5.4K 592 647
                                    

Göknil Rona

Bahçe içerisine gelen ikili sesleri tanımama rağmen gerçek olmadıklarını umarak dönüp baktım. Bizlere doğru ilerlediklerini görünce Güney'in omuzlarındaki ellerim ve belindeki bacaklarım gevşedi. Birkaç saniye önce mutlulukla attığım tüm kahkahalarımın yerini allak bullak olmuş yüz ifadem aldı. Güney'in sırtından indim, ki Güney de durdurmadı bu isteğimi. Aynı şekilde kendisi de Melek'i kucağından indirdi.

Güney, "Ender?" diyerek, Ender'in çiftlikteki varlığını sorguladı ama Ender üstüne alınmadı. O feri solmuş buz kütlesi gözlerini herkesin üstünde teker teker gezdirdi. Ender'in gözleri Melek'i bulunca Güney'in önüne geçip Melek'in elini tuttum. Güney'in sorgulayan gözlerinin sırtımda kaldığını hissediyordum ama umursayacak konumda değildim.

"Annecim gel bakalım acaba içeride nasıl kurabiyeler varmış?" diyerek, en azından Melek'i havası bozulmuş olan ortamdan çıkarma derdine düştüm.

Melek'i tuttuğum elinden içeri götürmeye çalıştığım anda Ender "Hoş geldiniz yok mu gelin hanım?" dedi. Gelin diye nitelendirdiği kadına 'Bir gece koynuma gel,' demeseydi belki samimiyetine inanabilirdim. Samimiyetsizliğine ise normalde histerik bir kahkaha atar, birde üstüne yüzüne karşı küfür ederdim ama ortam hiç müsait değildi. Elimde Melek varken, tam arkamda da Güney vardı ve benim ağzımdan çıkacak herhangi filtresiz bir cümle, diğerlerinin de burada olmasından mütevellit cennet bahçesi gibi olan bu çiftliğin kan gölüne dönüşmesine neden olurdu. Sustum.

Olay çıkarmak yerine bakışlarımı Güney'e çevirip "Hem bardakta getiririm," dedim. Güney önce yutkunuşumu izledi sonra da çatılmış kaşlarıyla başını ağır ağır sallayıp beni onayladı. Onayladı onaylamasına ama bu da Güney'in dilinde 'Yapmaya çalıştığını anlıyorum,' demekti. Anlıyordu ama ortamdan ötürü sorgulayamıyor ya da üstüme gelemiyordu. Melek'i atlılardan kaçar gibi içeri sürükledim. Açık mutfaktan oluşan salona geldiğimizde Melek'in elini bıraktığım gibi tezgah üstündeki su bardağına uzandım. Kahretsin ki gerginlikten ellerim titriyordu. Bir yudum su içtiğimde içeride adım sesleri duyulunca bakışlarım girişe yöneldi. Nevra'yı görmeyi ise beklemiyordum, ki onun korku dolu yüz ifadesi yine beni havada karada sollardı. Beti benzi atmış, sinir krizi geçirircesine bedeni titrer vaziyetteydi. Gözlerimiz birbirini bulunca ikimizde birbirimizi süzdük.

İki farkı ağızdan çıkan "İyi misin?" cümlesi ikimizi de şaşırtmadı çünkü ikimizde iyi gözükmüyorduk. Başımı iyiyim dercesine sallarken, içtiğim suyun yerine yenisini doldurup Nevra'ya uzattım. Salonda başka adım seslerini duyulunca ikimizin de bakışları girişe döndü ve malum ikiliyi gördük. Ela ve Ender. İki bilinmeyenli hayırsız bir denklem...

Gerilen vücuduma tezat hızlı adımlarım Melek'in yanına vardı. Melek'in önünde çömelip boylarımızı eşitleyerek "Annecim koş bakalım, babana kurabiye getirip getirmediğini sor," dedim. Daha ne kadar bir taraflarımdan element uydurabileceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. Zaten burada kurabiye falanda yoktu. Melek'i önce kurabiye diyerek kandırmış sonra bulamadığımı ima ederek Güney'in üstüne salmıştım. Şahsen kurabiye olmadığı için Melek mızmızlanırsa, Melek'i bir tek Güney susturabilirdi. Melek'in çıkmasını fırsat bilerek aniden Ender'e döndüm. "Bana bak!" diyerek işaret parmağımı üstüne doğrultup devam ettim. "Defol git, olay çıkmasın." Benim yumuşak tehdidim tabi ki de Ender'i zerre etkilemedi. Ender'e gene de akıl sır erdirebiliyordum ama yanında gevrek gevrek kollarını bağlamış bir şekilde gülüp, Nevra'yı süzen kadına akıl sır erdiremiyordum.

'Unuttun mu Göknil? Ela, Nevra'nın yakın arkadaşı.'

İç sesimin hatırlatmasıyla bakışlarım Nevra'ya döndü ama Nevra, Ela'ya hiç arkadaşmış gibi de bakmıyordu. Zaten böyle arkadaşlık mı olurdu? Bizde kimse kimsenin eskisine göz koymuyordu ki!

TUTULMA | TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin