Su'yun Anlatımından
Özlemenin ne demek olduğunu bilmezdim. Ben en son 19 yaşımdayken babam 1 haftalığına Sakarya'ya gitti diye özlemiştim. Farkettim de o kadar acı çekmiyordum babamı özlerken. Sonra o geldi. Bana özlemeyi öğretti.
Acıyı, hüznü, mutluluğu, güzelliği en çok da sevmeyi öğretti. Aşk'ı! Neden bilmiyorum hayatımda ondan önce birini gerçekten hiç sevmedim.
Ben birini sevmiş miydim ki? Ah, hiç sanmıyorum. En fazla hoşlanırdım, yakışıklı bulurdum. Şimdi başka. Ben şimdi kendimi çok farklı hissediyorum.
Onun için üzülmeyi bile seviyorum ben. Aylardır saatleri sayıyorum. Haftaları, günleri değil. Saatleri! Semih Düşmez! Çok başkalaştırdın beni be.
Ondan maç oynarken hoşlanmıştım ilk.Çok fazla yakışıklıydı. Ama tabii ki o an içimden böyle bir şeyin sözü bile olmadı. Sonra tekrar aklıma Melike onun yeşil gözlerinden bahsedince düştü. Yavaş yavaş da her hareketine bağlandım. Şimdi aylardır beklediğim, her gün arasam mı diye diye kendimi yiyip bitirdiğim kişi karşımdaydı.
Gerçekten oydu değil mi? Hayır, hayal görme olasılığım yüksekti. Çünkü gördüğüm vardı açıkçası. Herkesi o sanmaya başlamıştım. Ama hayır bu sefer gerçekti. Hafif uzamış kumral saçları, gözlerimi delip geçen yosun gözleri karşımdaydı. Fısıltımı ben zor duymuştum ancak anlaşılan o çok net duymuştu. Bakıyordum sadece. Elimi uzatsam dokunacağım. Bir adım atsam erkeksi kokusu burnuma dolacaktı.
Önüm bulanıklaştı. Sanırım gözlerim doldu. Ama şu an inanın ne yapacağımı bilmiyorum. Yanağımdan tebessüm oluşan dudağımın kenarına değen göz yaşı olmalı. Lan gelmiş! Su kendine gel kızım! Burası olmaz. Şimdi olmaz. O kadar bekledin birkaç saat daha bekle. Elimin tersiyle göz yaşımı sildim.
Gözleri hiç ayrılmamıştı benden. Bir ara bedenimi de süzmüştü. Beğenmiş miydi beni acaba? Çok isterdim beni beğenmesini. Melike güzel olduğumu söylüyordu. Ama işte her zaman bardağın boş tarafına odaklanırdım ben. Hep kötü şeylere öncelik verdim. Alışkanlık oldu sanırım. Şimdi de öyle düşünüyordum.
Belki de beni beğenmiyor. Ona göre çirkinim, çok kısayım belki de. Her ne kadar Melike bunları dile getirdiğimde ciddi ciddi beni dövse de böyle bir ihtimal vardı sonuçta. Kolumda bir el hissetmemle sağıma döndüm. Melike endişeli aynı zamanda mutlu bir şekilde bana bakıyordu.
Kocaman gülümsedim ona. Kötü bir şey yoktu ki! O gelmişti ve iyiydi! Allah'ım bundan daha güzel bir şey olabilir miydi?! Melike konuşmaya başladı.
"Hoşgeldin Semih Abi. Heyt be sen de adam oldun."
Herkes gülerken Semih kaşlarını çattı. Şaka yaptığının farkındaydı. O da gülüyordu zaten.
Nihayet de çekmişti gözlerini. Yeşillerine bakarken kendimi toplayamıyordum."O nasıl söz kızım! Adam değildik sanki bu yaşımıza kadar."
Allah'ım binlerce kez şükürler olsun. Bu sesi tekrar duydum ya! Daha ne isteyeyim. Nasıl da özlemiştim gür sesini. Biraz kabaydı Semih ama gönül gözüm onu her zaman en üstte tutuyordu. İkisinin laflarına herkesle beraber ben de kıkırdamıştım. Ağır ağır bana döndü.
Artık konuşma zamanı geldi belli ki.
"Hoşgeldin."
Abi demek istemedim. Eğer o gelip o gece saçmaladığımı söylerse işte o zaman ona abi derdim. Ama şimdi değil!
Başını salladı yavaşça."Hoş bulacağım inşallah."
Heyecanla kıpırdadım yerimde. Ne demekti şimdi bu?! Bana mı ima yapıyordu lan?! Billie'nin şarkıları aşkına bana ima yapıyordu bas bayağı! Gülümsedim usulca. O da güldü. Sonra başını iki yana sallayıp veda etti Salih Abiye. Solumdan geçerken tam yanımdayken durdu. Kafamı çevirip kaldırarak göz göze geldim onunla. Hevesliyim. Mutluyum. Umutluyum. Seviyorum ulan! Baktı, baktım ve gitti. Kokusunu saklamak istedim. Ne güzel kokuyordu bu çakma kabadayı!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
%106 Uyumu
Teen FictionGoethe 'Aşk zaman kaybından başka bir şey değildir' demiş. Bence kendisi bir halt bilmiyor. Her ne kadar annemle aynı kafada olsan da sana katılmıyorum Goetheciğim. Çünkü zira deli bir aşık olan bizzat kendim aşkı tanımlayacak kelimeler bulamıyorum...