25. Bölüm

2.1K 136 27
                                    

Okan'dan öğrendiklerimden sonra bitap düşmüş bedenimi biraz daha zorlayıp ona her şeyi anlattım. Kurumuş ağzım bana hiç yardımcı olmasa da güç bela bitirmiştim anlatmayı. Okan ise çıldırmış, polise gitmemizi söylemiş, Oğuzhan'ı almamız ve o adamı da hapise tıkmamız gerektiğini de es geçmemişti.

Onu zorla sakinleştirmiştim berbat hâlimle. Olayların bu kadar büyük olacağını tahmin etmeyen zihnim kendini bırakmıştı. Beynimde sürekli dönen bir kelime; Katil.. Bana hiç yardımcı olmuyordu. Ben katillerden korkardım. Çoğu insan gibi onlardan çok korkardım ama şimdi konu sevdiğim adamsa bir katili de alabilirdim karşıma. Bunu düşünmeme bile gerek yoktu.

Hayatım boyunca ailemden bile yakın olmuştu bana Oğuzhan. Asıl hayatım onunla geçmişti. Küçük bir çocukken de genç bir kadınken de. Her şeyimle o ilgilenirdi ve bizim için bu çok normaldi. Sanki Oğuzhan'ın göreviymişçesine. Oysa öyle bir şey yoktu. Onun sorumluluğunda değildim ben ama yapardı o. Hiç yorulmadan. Okuldaki toplantılarım, çıkardığım olaylar, sokaktaki kavgalarım, notlarım için ağlamalarım, ailemle olan tartışmalar, arkadaşlarımla aramdaki sorunlar, içimde verdiğim gelecek kaygısı savaşım... Hepsi ile o ilgilendi hep. Bıkmadan usanmadan sakinleştirdi, konuştu, teselli etti.

Şimdi benim onu o girdaptan çıkarma zamanım gelmişti. Bu sefer ben onunla ilgilenecektim. Bunu hem kendim hem de Oğuzhan için yapacaktım aslında.

Okan'a bir şey yapmaması konusunda tembihleyip, telefon numarasını da alıp çıktım saatçiden.
Kaan'ı, Okan olayları anlatır anlatmaz aramış ve oradan uzaklaşmasını söylemiştim. Bir katili takip etmek akıl karı bir iş değildi neticede.

Gerçekten çok yorulduğumu hissettim. Sonra bunu hissettiğim için kızdım kendime. Sevdiğim adamı bulmadan yok yorulmak!

Telefonumun sesi gelince yavaşça çıkarıp baktım kimin aradığına. Bilinmeyen Numara arıyor... elim ayağıma dolaşınca zar zor tuttum telefonumu. O olabilir miydi? Açarsan öğreneceğiz! Elimde sıkıca yakalayıp açtım ve kulağıma yasladım.

"Alo?"

Sesimin titremesini engelleyememiştim. Heyecandan, korkudan her şeyden.

"Melike."

Adım atamayacağımı hissedince sol elimle yanımdaki duvara tutundum bilinçsizce. Ne yapacağımı bilemedim. Sevdiğim adamdı. Aramıştı beni. Aradı. Sonunda aradı beni. Sesinin tonuna romanlar yazdığım adam. Sadece sesiyle beni bana getirirken aynı zamanda benden götüren adam. Nasıl özledim seni.

"Oğuzhan?"

Zorlu bir nefes çekti, ben de onunla birlikte çektim içime nefesimi. Aynı sokağa bırak aynı şehirde bile değildik sevdiğimle. Aynı havayı soluyamıyorduk.

"Benim. Melike-"

Sözünü kesip tam konuşmaya başlayacakken dibimdeki banka bir adam oturdu. Deri ceketi ve şapkasıyla hiç tekin olmayan bu adam bana takip edildiğimi hatırlattı. Yüzünü yarısına kadar kapatan kepi nasıl göründüğünü anlamamı engelliyordu. Ben ona odaklanmışken bir ânda kafasını kaldırıp bana baktı. Sapsarı gözler her hücreme korku girmesine yetmişti. Tekrar hızlıca kepini aşağı eğdi. Hızlıca ayağa kalkıp koşmaya başladım. Arkamdan koşma sesi geliyordu. Bir sağ... bir sol... bir sol daha. Kapısı açık olan bir binaya hızlıca girip kapıyı kapattım.

"Melike! İyi misin bir şey söyle!"

Oğuzhan'ın yorgun, cızırtılı ve telaşlı sesi beni kendime getirdi tekrar. Merdivene oturdum ben de bitkinlikle.

"Oğuzhan! Her şeyden haberim var. Her şeyi biliyorum. Hepsini! Senin gelmen için her şeyi yapacağım tamam mı?"

"Melike."

%106 UyumuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin