Aynada son kez kendimi düzelttim. Dudaklarıma parlatıcı sürüp sessizce aşağı inmeye başladım. Dış kapıyı ağır çekimde açtım. Hemen kenardaki spor ayakkabılarımı giydim ve aynı yavaşlıkta kapıyı kapattım. Anahtar cebimdeydi zaten. Arkamı döndüğümde, bahçe kapısının önündeki silüeti görünce ufak çaplı bir çığlık atmış olabilirim. Oğuzhan'ım Allah aşkına altıma kaçırıyordum! Slenderman gibi dikilmişsin. Ona doğru adımlarken aynı zamanda baş parmağımı üst damağıma bastırdım.
"Neden böyle duruyorsun Allah aşkına? Az ötede bekleyemedin mi?"
Sessiz kızgınlığıma sadece hissizce güldü ve yürümeye başladı. Ama bak korkuyorum! Ben de onun peşinden gitmeye başladım.
Geldiğimiz yere bakınca buruk bir gülümseme kapladı yüzümü. Ona her şeyi itiraf ettiğim geceyi üzülerek hatırlamamı istiyordu anlaşılan. Karşı karşıya gelince yüzüne bakmak çok zor geldi. Ben de boğazına bakmaya başladım. Of o nasıl âdem elması be!Adam şimdi seni doğduğuna pişman edecek, sen hâlâ idim ilmisi de!
Evet, tamam haklı. Kendimi hazırlayıp onu dinlemeye koyuldum."Dün gece bana burada mutluluğumu verdin Melike ama ben şimdi sana, bana yaşattığını hayal kırıklığından başka bir şey veremem. Ya Allah aşkına! Şu kafanı kaldır bir!"
Beni seviyordu! Gür sesiyle yerimden hafifçe sıçradım ve hemen dediğini yaptım. Ela gözleri kızgınlıktan parlıyordu şimdi. Hayal kırıklığı ile kaplanmıştı. Her ne kadar zor olsa da gözlerine sabitledim gözlerimi. Halime güldüm. Zor mu dedim az önce? Hani sırf gözlerini görmek için her şeyini feda edebilecek olan Melike zor mu demişti gözlerine bakmaya? Bir adım yaklaştı ve tekrar konuştu.
"Amacın neydi?! Söylesene dedikodulara sessiz kalırken ne düşündün!? İnsanlar böyle konuşuyor diye seni seveceğimi mi!?
Nasıl bu kadar düşebiliyorsun sen Melike?! Delireceğim ya! Yoldan geçen herkes hayırlı olsun diyor bana! Benimse hiçbir halttan haberim yok! Mal gibi geziyorum ortalıkta!
Söyle ne için sessiz kaldın!? Seni seveyim diye mi?! Konuşulanlar hoşuna mı gitti yoksa?! Tabii ki gitti! Ama bir kere aileni düşünmedin mi?! Ya beni bırak! Ben yine önemli değilim. Haberimin olmadığını söylerdim!
Ama ailelerimiz! Ya sen! Yalan olduğu ortaya çıkarsa ben ne yaparım diye düşünmedin mi?! Hakkımda ne derler diye düşünmedin mi?! Bu kadar küçüldün mü sen!? Böyle yollara başvuracak kadar!? Adını çıkaracak kadar zor durumda mıydın!?"
Sanki, bütün bedenime hançer saplıyorlardı. En çok da kalbime. Hepsini Oğuzhan'anın saplaması ayrı bir acı veriyordu bana. Ondan gelen darbeler normalden belki de 1000 kat daha fazla acıtıyordu. Belki de değil! Öyleydi! İnsanın canını zaten hep en sevdikleri yakmaz mıydı?
Diğerleri dese umurunda olmayacak sözleri sevdiğinden duyduğunda harabeye dönmüyor muydun zaten? Her bir zerrem acıyor ve bu acı sevdiğim adam bana hakaret ettikçe büyüyordu. En çok da haklı olması elimi kolumu bağlıyordu.
Sessiz kalmıştım, hoşuma gitmişti. Adımı çıkartmıştım değil mi? Sessizliğimden doğacak sonuçları tahmin edememiştim. O da biliyordu beni. Sessiz bir kız olmadığımın gayet farkındaydı. Bu yüzdendi bu kadar sinirlenmesi de. Ki o zaten bana üzülüyordu. Benim kendi adımı çıkarmama kızıyordu. Kendini değil beni önemsiyordu. Ailemizi önemsiyordu.
Sevinememiştim bile beni sevdiğine. Zaten ama nın önündeki cümleler etkisiz değil miydi? Ne demişti bana? 'dün gece bana burada mutluluğumu verdin AMA ben şimdi sana bana yaşattığını hayal kırıklığından başka bir şey veremem' Ben onu hayal kırıklığına uğratmıştım değil mi? Tanıdığı, sevdiği Melike'ye aykırıydı bu hareketim. Üstüme laf gelmesine sebep olacak hareketler yapmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
%106 Uyumu
Teen FictionGoethe 'Aşk zaman kaybından başka bir şey değildir' demiş. Bence kendisi bir halt bilmiyor. Her ne kadar annemle aynı kafada olsan da sana katılmıyorum Goetheciğim. Çünkü zira deli bir aşık olan bizzat kendim aşkı tanımlayacak kelimeler bulamıyorum...