Kalbim göğüs kafesime vuruyordu hızlıca, bir mahkumun demirden parmaklıklara vurduğu gibi. Çıkmak ve özgürlüğüne kavuşmak istiyordu bunun mümkün olmayacağını bilse de.
Ancak göğüs kafesim neyse ki görevini layıkıyla yerine getirip buna izin vermiyordu. Kalbim ise çaresiz yumruklarına devam ediyordu. Bıkmadan, usanmadan.
Açıkçası yumruklarının bu adamı gördüğüm sürece göğüs kafesime durmadan vuracağından zerre şüphem yoktu. Tıpkı, bu bende naneli şeker etkisi yaratan adama olan sevdamın bitmeyeceği gibi...
Karşımda durmuş dehşete düşmüş bir ifadeyle halime bakıyordu. Evet, şu acınası halime.
O ân neden bilmiyorum. Ben de bir haftadır ilk defa şöyle bir halime baktım.
Bu vakte kadar böyle bir ihtiyaç duymamıştım. Acınası bir haldeyim! Bitti! Fakat şimdi göz atma ihtiyacıyla dolup taşmıştı bütün zihnim. Attığımda da hiç atmamak istemiştim.
Deli gibi gözüküyordum! Aynen, bir deli gibi!
Yoksa hangi normal insan bakkalın ortasında öylece ağlardı ki?
Kaşlarım saf bir şaşkınlıkla havalanmıştı, onunki dehşet, hayret ve şaşkınlıkla havalanmışken. Sonra sinsi bir şekilde vücudumun tüm fonksiyonlarını yoğun bir his kapladı. Özlem!
Uzamış sakalları çarptı ilk gözüme. Her türlüsü yakışıyordu ona.
Ona yakıştırmadığın bir şey var mıydı ki Allah aşkına?
Yoktu...
Her insanın yaptığı o sıradan hareketler Oğuzhan'da nedense ona has bir özellik gibi duruyor ve beni aşırı derece etkisi altına alıyordu. Çok yakıştırıyordum ona her mimiği.
Bundan rahatsız mıydım? Hayır!
Ben onun her zerresine çaresizce aşık olmayı bile seviyordum. Gönlümün onunla dolması beni hem mutlu ediyor hem de böylesine özel birini sevdiğim için gururlanıyordum ve biliyordum ki başkasıyla dolsaydı o tam bir dolma olmazdı ya da Oğuzhan şu anki huylarına sahip olmasaydı. Kalacak olan boşlukları tahmin etmek zor değildi.
Onunla ilgili her şey hoşuma gidiyordu. Ayrıca yaptığı her şeyi benimseyip, özeniyordum. En basitinden: Çayı 6 şekerli içen ben, sırf Oğuzhan şekersiz içiyor diye çocuksu bir hevesle onunla uyumlu olmak istemiş ve şekersiz çay içmeye başlamıştım. Yaklaşık 3 yıldır böyleydi.
Ailem ilk başta hayli şaşırmış nedensizce onlara açıklama yapma gereği duyup 'çok fazla şeker sağlığa zararlı' deyip konuyu kapatmıştım. En azından bu onlara 'canım istedi işte irdelenecek bir konu değil' ikazını vermemi sağlamıştı.
İşte bu en basit şeyden en önemli şeye kadar benimsemiştim Oğuzhan'ın huylarını. Oğuzhan'ı benimsemiştim esasen.
Hâlâ birbirimize aynı bakışlarımızı atarken filmlerde geri plana atılan yardımcı oyuncu edasıyla duran Salih Abi'ye döndüm.
Her şeye şahit olmuş ancak ona önemli bir replik verilmediği ve sadece tuhaf bakışlar atmasını söyledikleri için sesini çıkarmadan denileni yapıyordu. Az sonra küçük birkaç şey söyleyecek ve sahneden ayrılacaktı.
Ona gülümsemeye çalıştım.
Bu işte beceriksizin tekisin Melo!
Evet, sanırım bu Oğuzhan'ın beni bilinmezlik denizine atıp, deniz olmayan bir şehre gittiğinden beri böyleydi. İnsanlara sahteden de olsa gülemez olmuştum. İçimdeki delinin ürkütücü tebessümlerini saymazsak!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
%106 Uyumu
Teen FictionGoethe 'Aşk zaman kaybından başka bir şey değildir' demiş. Bence kendisi bir halt bilmiyor. Her ne kadar annemle aynı kafada olsan da sana katılmıyorum Goetheciğim. Çünkü zira deli bir aşık olan bizzat kendim aşkı tanımlayacak kelimeler bulamıyorum...