"Ah, ne de güzel duruyor!"
Parmaklarımı yeni kimliğimde gezdirerek gülümsüyordum. Başkasının gözünde deli gibi görünüyor olabilirdim ama bu şey yeni hayatımda attığım ilk adımdı. Artık kimlik sıkıntımı da çözdüğüme göre kendime yeni bir sayfa açabilirdim.
"Bu benim numaram. Aklına herhangi bir şey gelirse bana ulaş."
Dedektif Jungkook'un uzattığı kağıdı alarak bir süre durakladım. Burada yazan numaralarla ona nasıl ulaşabileceğimi anlayamamıştım.
"Dedektif... bir şey sorabilir miyim? Bu ne numarası?"
Bıkkın bir şekilde oflayarak parmaklarıyla başını ovdu. Bu hareketi sık sık yapıyordu ve anladığım kadarıyla bu hareket sinirlendiğinin bir işaretiydi.
"Artık bu tuhaf şakalarına son versen keşke."
Hızla elimdeki kağıdı çekti ve cebinden siyah bir şey çıkardı. Daha sonra iki şeyi yan yana getirerek bana baktı.
"Bak şimdi! Biz buna telefon diyoruz! Bu da gördüğün üzere benim özel numaram. Bu kağıttaki numarayla aklına bir şey gelirse beni ara. Anlatabildim mi!?"
Ne kadar sevimsiz ve sinirli bir dedektifti ama...
"Anladık! Bağırma bana."
Sinirli bir şekilde yüzüne bakarak elindeki kağıdı tekrar aldım. Evet anlamıştım ama benim telefonum yoktu ki. Hem böylesine sevimsiz biri ulaşmak istediğim en son insan olabilirdi.
"Hoşçakal! Tekrar görüşmemek üzere!"
Sinirlensem de biraz fazla bağırmıştım sanki. Sanırım nehirin altında olduğum süre boyunca nasıl insan olunduğunu unutmuştum. Yine de sorun yoktu. Önümde uzun bir ömür vardı. Zamanla halledebileceğimi düşünerek polis merkezinden çıktım. Oldukça uzaklaşmıştım ve nereye gittiğimi bilmiyordum.
"Artık gerçekten tek başımayım galiba... Her neyse, bu aptal insanlarla beraber olmaktan iyidir."
Kendi kendime söylenerek yürüyordum. İnsanlar aptal bir varlıktı ancak polislerin havalı olduğu da bir gerçekti. Acaba ben de mi polis olmalıydım? Hem yaşadığım yıl sayısına bakmazsak gayet de genç ve esnek bir bedenim vardı. Ancak bunu gerçekleştirebilmek için önce hayatımı daha yaşanılır hale getirmem lazımdı. Ne kalacak bir evim ne de gidecek bir işim vardı. Boş boş yürümekten başka bir şey yapmıyordum
Hava karardıkça rüzgar da artıyordu. Havanın serinliği titrememe sebep oluyordu. Üzerimdeki gri ve fazlasıyla ince olan mahkum kıyafeti beni ısıtmak için yeterli değildi. Yürümeyi bırakarak etrafa baktım. Biraz daha rüzgara maruz kalırsam üşütecektim.
Arka tarafa doğru giden renkli kaldırım taşlarını takip ettiğimde yeşil çimenler ve renkli aletlerle karşılaştım. Benim zamanımla kıyaslarsak sadece salıncak tanıdıktı. Gülümseyerek salıncağa doğru ilerledim. Zaman geçtikçe hatırlamak istemediğim çocukluğum yavaşça kendini gösteriyordu."Yeni bir hayata başlamak isterken bu anılar da neyin nesi böyle..."
İç çekerek salıncağa oturdum. Jennie ile birbirimizi salladığımız zamanlar ne güzeldi. Şimdiyse tek başıma ayakta durmaya çalışıyordum. Zor bir durum olsa da güçlü olmalıydım. Ayağımla yeri iterek salıncakta sallanmaya başladım. Daha sonra başımı kaldırarak gökyüzüne baktım. Yıldızlar arasında görünen dolunay ile yutkundum. Sanki bana dalga geçer gibi bakıyordu.
"Senin yüzünden bu halde olduğum yetmezmiş gibi nasıl oluyor da böyle parlayabiliyorsun?"
Arkalardan gelen mırıltı sesleriyle düşüncelerimden uzaklaştım. Yavaşça arkamı dönerek çalılara doğru baktım. Bu mırıltı seslerinin oradan geldiğine emindim.
"Kim var orada?"
Birkaç saniye sonra yere yuvarlanarak gelen şişe ile durakladım. Yeşil renkliydi ve sesine bakılırsa camdan yapılmış bir şişeydi. Ayağa kalkarak şişeyi elime aldım. Üzerinde ne yazdığını bilmiyordum ancak bu kokuyu her yerde tanırdım.
"Soju? Voah.. bu yeni nesil gerçekten-"
Birden gelen kırılma sesiyle irkildim. Konuşmamı tamamlamadan gelen bu ses yine çalılardan gelmişti. Az önceki gibi titriyordum ancak bu seferki soğuktan değil de korkudandı sanki. Tedirgin bir şekilde çalılara doğru baktım. Yavaş adımlarla bu seslerin geldiği yere doğru yürümeye başladım. İçimden bir ses gitmemem gerektiğini söylüyordu ama kendimi durduramıyordum. Bir kez ölmüştüm zaten, bir kez daha ölsem ne olurdu ki?
Cesur adımlarla çalıların etrafına baktım. Kimse yok gibiydi. Tam gidecekken ileride bir karaltı olduğunu fark ettim. Biraz daha yürüdüğümde yerde yatan birini gördüm. Yüzünü ve bedenini karanlıktan dolayı ayırt edemiyordum.
"Afedersiniz? Burada ne yapıyorsunuz?"
Çömelerek elimi yerde yatan bedene doğru uzattım. Parmaklarımda garip bir şey hissettiğimde korkarak geri çekildim. Sıvımsı bir şeydi sanki. Ayağa kalkarak parmaklarımı sokak lambasının loş ışığına tuttum ve ne olduğunu anlamaya çalıştım.
"Hayır... Bu kan olamaz, hayır."
Birkaç saniye sonra geri adım atarak yerdeki yatan bedene baktım. Nasıl bir şeyin içine düşmüştüm ben böyle?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FULL MOON ❥ LisKook ⊰
FanfictionHayatını bencillik ve büyüler üzerine kuran bir kadın, Büyüler ve yalanlar yüzünden hayatı yarım kalmış Lalisa Manoban, Ve hayatını adalet için çalışarak sürdürmüş dedektif Jungkook'un hikayesi. ⇀ 01.04.2020 24.05.2020 ↼ + Hikayede bazı kdrama dizil...