❥ Geçmişin İzleri ⊰

1.8K 186 74
                                    

Karanlık ormanda hızlı adımlarla koşan bir kadın görüyordum. Kasvetli yağmur şiddetle üzerine yağıyordu ancak bir an olsun dinlenmeden koşmaya devam ediyordu. Sürekli arkasına bakarak onu kovalayan saray görevlilerinden kaçmaya çalışıyordu. Okların hızla havada uçuştuğu yağmurlu bir gecede tek başınaydı. Arada karnını tutuyordu ve oklardan kendini korumaya çalışıyordu. Ay ışığının aydınlattığı havada süzülen oklar, birden parlamaya başlamıştı. Tam o sırada parlayan oklar karnıma saplanmış gibi hissetmiştim.

Korkuyla gözlerimi açarak yataktan doğruldum. Her şey çok gerçekçiydi. Sanki gerçekten oklar karnıma girmişti. Başta rüya olduğunu düşünüyordum ancak karnımda hissettiğim acıyla yutkundum. Korkarak elimle karnıma dokundum ve avuçlarımda hissettiğim sıvıyla elime baktım. Tamamen kan olmuştu ve karnımdaki kanama devam ediyordu. Pijamam ve yatağım da kan içinde kalmıştı. O sırada karşımda gördüğüm büyücüyle her şey daha da karmaşık bir hal almıştı.

"Sen.. sen ne yaptın?"

Büyücü şaşırmış bir ifadeyle bana bakıyordu. Elindeki kanlı kılıçla beni izliyordu.

"Şu an ölmen gerekirdi... Bu nasıl olur!?"

Yataktan biraz daha doğruldum ve acıyla nefes alıp verdim. Bedenim karnımdaki yarayla savaşıyordu ve inanılmaz bir acı içindeydim. Büyücünün bakışları korkuyla büyürken geriye doğru çekildi. Karnımdaki acı hissi kesildiğinde yataktan kalkarak büyücünün boğazından tuttum ve duvara yasladım.

"Hapsettiğin çocukların ruhları için sana dokunmamıştım ama bu sefer elimden kurtulamayacaksın!"

Büyücü kanlı ellerim arasında nefessiz kalırken elime vuruyor ve onu bırakmam için yalvarıyordu.

"Lütfen.. lütfen dur her şeyi anlatacağım! Lütfen!"

Elimi boğazından çekerek bir süre bekledim. Kurtuldum sanıyordu ama yanılıyordu. Bu gece ölmekten beter olacaktı. Kolundan tuttum ve odanın penceresine doğru ilerleyerek camı açtım. Daha sonra saçlarından tutarak kafasını camdan dışarı çıkardım.

"Bu yüksekliği iyi görüyorsundur umarım! Eğer bildiğin her şeyi anlatmazsan bu zemin senin mezarın olacak. Konuş!"

"Tamam! Tamam lütfen konuşacağım! Her şeyi anlatacağım!"

Kadını içeri alarak yere fırlattım. Korku ve panik içinde bana ve yere düşen kılıca bakıyordu.

"Anlat."

"Düşündüğüm gibi.. değilmiş."

Nefes nefese kalmıştı ve konuşmakta zorlanıyordu.

"Ne düşündüğün gibi değilmiş? Çabuk söyle!"

"Sen.. sen hayatta olduğun sürece ben öleceğim."

Ağlamaya başladı ve yerden doğrularak yüzüme baktı.

"Senin enerjin hep farklıydı çünkü sen Joseon İmparatorluğunun prensesisin. Kraliçe, kralın başka bir kadından çocuğu olacağını öğrendiği zaman deliye döndü ve annenin karnındaki bebeği, yani seni öldürmek istedi. Bu yüzden annen sana zarar gelmemesi için kaçmaya çalıştı. Ancak sancısı arttığı için kendini gizleyerek tekrar döndü."

Yağmurlu bir günde sürekli karnını tutarak koşan o kadın. Rüyamda gördüğüm kadın annem olmalıydı. Gözlerimin dolmasını engelleyerek büyücüye döndüm.

"Devam et..."

"Annen seni on iki yaşına kadar sakladı ve büyüttü. Prenses olduğunu öğrendiğimde ise seni ay izi bahanesiyle herkese lanetli olarak tanıttım. Bu sayede asil kana sahip birini kolayca kullanacak ve sonsuza kadar genç kalacaktım. O kana sahip olan ve kimsenin bilmediği prenses sendin Lisa..."

"Sen... Sen iğrençsin."

"Lütfen canımı bağışla... Çok büyük bir şey yaptım ve evet ölmeyi hak ediyorum!"

"Öl o zaman."

Gözyaşlarımı silerek yatakta beni öldürmek için kullandığı kılıcı elime aldım ve büyücüye doğrulttum.

"Ölmeyi hak ediyorum ama eğer bana bir şey olursa... o nesile ait bütün çocukları öldüreceksin Lisa! Kendi halkını öldüren bir prenses olacaksın."

Uzun zamandır tuttuğum gözyaşları artık birer birer dökülüyordu. Daha fazla tutamıyordum. Gözlerim bir süre sonra hiçbir şey göremez olmuştu. Yılların acılarını hep kalbimde taşımıştım. Şimdi de birer birer gözlerimden akıyorlardı. Akan her damlada kalbimin yükü hafiflemek yerine artıyordu.

"Asil kana sahip bir insanın enerjisi yeterli değil miydi!? Neden diğer çocuklara da bunu yaptın!"

"Eğer seni daha önce öğrenseydim onları kullanmama gerek kalmayacaktı... Ama sen nehirden çıktığın andan beri hiçbir şey yolunda gitmiyor. Senin yüzünden zaman geçtikçe yaşlanarak ölüyorum, farkında değilsin ama benimle birlikte o çocukları da öldürüyorsun Lisa! O yüzden seni öldürmek istedim, o yüzden buradayım!"

Hıçkırıklar içinde kalmıştım. Elimden hiçbir şey gelmiyordu. Onları kurtarmak için ölmem gerekiyordu. Belki de gerçekten yapmam gereken şey buydu. Kılıç ellerimden kayarak yere düştü. Bütün bedenim titrerken geriye doğru adımlar atarak yatağın kenarına oturdum ve ay ışığını bir süre üzerimde hissettim. Hep güzel bir hayatım olsun istemiştim ama benim yaşamaya bile hakkım yoktu. Bir nesilin ruhunu hiçe sayarak yaşama devam edemezdim. Onları bir kez daha öldüremezdim. Hıçkırıklar içinde ağlarken annemi düşündüm. Kim bilir beni korumak için ne kadar zorlanmıştı.

Büyücü yavaş yavaş yattığı yerden doğruldu ve bana doğru yaklaştı. Şu an öldürmek istediğim kadına bir şey yapamamak zoruma gidiyordu.

"Bunu çocuklar için yapmalısın Lisa, bunu halkın için yapmalısın. Sen yaşarsan benimle beraber ölecekler."

Günlerdir dedektif Jungkook'tan almaya çalıştığım kutuyu cebinden çıkararak bana doğru uzattı.

"Şimdi o kutuyu aç ve kendini bir daha çıkamayacak bir şekilde hapset. Yoksa çocukların tekrar hayata dönme şansları bile olmayacak."

Hissizleşmiştim. Bütün bedenimin uyuştuğunu hissediyordum. Tek istediğim güzel bir hayat yaşamaktı. Peki şimdi bir nesilin ölümünü göze alarak yaşamaya devam edebilir miydim? Bu çok ağır bir duyguydu ve bunu kaldıramıyordum. Çaresizlik içindeydim ve içten içe boğuluyordum. Kutuyu elime alarak kanlı parmaklarımı üzerinde gezdirdim.

"Hadi... Aç o kutuyu."

Büyücü bana ve elimdeki kutuya bakıyordu. Tam o sırada odanın kapısı açılmıştı. Dedektif Jungkook yatakta gördüğü kanla hızla silahını çıkardı ve büyücüye doğrulttu. Daha sonra tereddütle bana baktı.

"Neler oluyor burada!? Lisa... Sen iyi misin?"

Yaram iyileşmişti ama yatağım ve üzerimdeki pijamalarım kanlar içindeydi. Ağlamaktan buğulanan gözlerimle son kez Jungkook'a baktım. Ona karşı bütün kızgınlığım geçmişti. O an istediğim tek şey ona son kez sarılmaktı ama bu mümkün olmayacak gibiydi.

"Seni tanımak güzeldi Jungkook, hoşçakal."

Gözlerimden akan son göz yaşı damlasıyla gözlerimi kapattım. Bu hayatım da öncekinden farksız değildi. Yine çaresizlik içindeydim ancak bu sefer tek bir fark vardı. Bu sefer kendimi ölüme iten bir başkası değil, bendim.

FULL MOON  ❥ LisKook ⊰Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin