❥ Siyah Beyaz Geçmiş ⊰

1.4K 160 28
                                    

❥ Jeon Jungkook

Lisa'nın görüntülerini başa sararak tekrar tekrar izliyordum. Odaya giriyor ve örtüyü açıyordu. Cesetteki çürümüş yarayı görür görmez verdiği tepki, onun katil olmadığının bir kanıtıydı. Korkarak geriye çekiliyor ve ağzını kapatıyordu. Artık onun öldürmediğinden emindim, peki neden görüntülerine tekrar tekrar bakmaya devam ediyordum?

Bilgisayarı kapatarak kenara çektim. Ne olursa olsun, Lisa'nın babam gibi olmamasına sevinmiştim. Büyücüyü öldürmek istemesinde haklı olabilirdi ancak bu hayatta da hapis bir şekilde yaşam sürmesini istemiyordum.

Ellerim yine çekmecedeki Junghyuk'un fotoğrafını bulmuştu. Son zamanlar geçmişi daha çok düşünür olmuştum. Belki de artık babamı görmenin zamanı gelmişti.

Birkaç gün aradan sonra babamı görmek için görüşme odasında bekliyordum. O gelir gelmez ayağa kalktım ve yüzünü inceledim. Her insanın hayatında mutlaka bir pişmanlığı, silmek istediği anıları olurdu. Benim silmek istediğim anıların hepsi ise o ve abimle ilgiliydi. Polislere yalan söyleyerek ona daha iyi bir hayat sunabilirdim ancak doğruyu tercih etmiştim. Tercih ettiğim doğru, onun yıllardır hapiste yaşam sürmesine sebep olmuştu.

Yerlerimizde oturmuştuk ancak tek kelime etmeden birbirimize bakıyorduk. Uzun süren bu sessizliği bozan babam olmuştu.

"Neden konuşmuyorsun?"

Onu uzun zamandır görmüyordum. Özlemiş olduğumun da farkındaydım ama onun için aynı şeyleri söyleyemezdim. Ona uzun uzun bakmak istiyordum ancak içimdeki isteği gerçekleştirmekten çekiniyordum. Ben hep babasından çekinen bir çocuk olarak büyümüştüm. Belki bana bir kez sarılsa, geçmişimi unutacak ve siyah beyaz olan dünyam renklerle donatılmış olacaktı.

"Buraya neden geldin?"

Sahi, neden gelmiştim ki? Belki de artık dünyamın renklenmeye ihtiyacı vardı. Uzun zaman sonra korkularımı veya kaygılarımı anlatabildiğim tek bir kişinin bile olmadığını fark etmiştim. Bu çok çaresiz hissettirmişti. O yüzden buraya gelmiştim. Belki babamla konuşursam her şey daha iyi olurdu. Diğer insanlar da böyle yapıyordu. Ben neden yapamazdım ki? Buraya gelirken aklımdan sürekli bunlar geçiyordu ancak onu görünce her şey değişmişti. Anlatacağım çok şey vardı ancak konuşamıyordum.

"Neden bu haldesin? Buraya gelmemeliydin."

Tek konuşan oydu. Kendimi hazır hissettiğimde yutkundum ve kendimden emin bir şekilde yüzüne baktım.

"Seni görmek istedim."

Gözlerindeki ifadesizlik tıpkı benimkiler gibiydi. Tıpkı onun gibi, yaşamayı bilmeyen bir beden gibiydim. Önündeki çay bardağına uzandı ve rahatsız bir şekilde içmeye başladı. Sürekli elleri titriyordu ve gözlerini benden kaçırıyordu.

"Biliyor musun baba, önceden bir kalbimin olduğunu bile bilmiyordum. O gün, abimin kaza geçirdiği günden sonra atmayı bırakmış gibi geliyordu. Ama şimdi varlığını, içimde olduğunu hissedebiliyorum. Bu şey... yıllar sonra gerçekten insanmışım gibi hissettiriyor."

Sert bir şekilde çay bardağını masaya bıraktı ve ayağa kalktı. Hiçbir şey söylemeden arkasını dönerek kapıya ilerledi ve onu tekrar içeri almaları için kısa aralıklarla kapıya vurdu.

"Görüşme süresi hala bitmedi mi! Alın artık beni buradan."

Bana karşı nasıl bir his barındırıyor bilmiyordum. Benim gibi karmaşık bir yapısı vardı. Hissettiklerini belli etmeyen mimikleri ve soğuk tavırları vardı. Belki de yaşanılanlar onu böyle bir insan olmaya zorlamıştı.

"Üzgünüm baba, böyle olmasını istemezdim."

"Yeter artık Jungkook, üzgün olmanı gerektirecek bir şey yok. Ben unuttum, sen de unut."

Polisler onu tekrar içeri alırken söylediği son şey bu olmuştu. Unutmuş olduğuna inanmasam da bir şey söylememiştim. Junghyuk'un geçirdiği kazadan sonra her yılım ruhsuz bir beden gibi geçmişti. Tek yaptığım cinayet vakalarını inceleyerek katillerle uğraşmaktı. O öleli yıllar geçmişti ancak ben hala geçmişte, onunla beraber olduğumuz yıllardaydım.

FULL MOON  ❥ LisKook ⊰Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin