Yine berbat bir güne başlamıştım. Olanlardan sonra ne hissettiğimi anlamakta zorlanıyordum. Ayakta beklerken hissettiğim en belirgin duygu sinirdi. Görüşme odasında her şey istediğim gibi gitmişti ama bulunduğum durum beni deli ediyordu. Hastanede beşinci kattaki odalardan birindeydim ve karşımdaki yatakta kan kaybından dolayı yatan büyücü vardı. İstediğimi yapamamış olmak beni deli ediyordu.
Saatlerdir gergin bir şekilde odanın etrafında yürüyordum. Polisleri bu olayın intihar olduğuna inandırmıştım ancak istediğimi gerçekleştirememiştim. Büyücünün şu an yaşamaya devam ediyor olması dayanılmaz bir duyguydu. Onu şimdi öldürmeye çalışırsam kendimi güvence altına alamazdım. O yüzden öncelikle sakin olmam gerekiyordu.
Bir süre yatakta boynundaki sargıyla hareketsiz yatan büyücüyü izledim ve ne yapmam gerektiğini düşündüm. Polisler kelepçeyle yatağa bağlamışlardı ve şimdi de kapıda bekliyorlardı. Onu öldürmeyi her şeyden çok istiyordum ancak başarısız olmuştum. Aklıma çeşitli öldürme senaryoları gelirken kapının açılmasıyla irkildim. İçeri giren Jungkook'tu. Bir de o vardı tabii. Herkes intihar hikayesine inanmıştı ancak onun inandığını hiç sanmıyordum. Yanıma geldi ve sertçe kolumdan tutarak beni dışarı çıkardı.
"Ne yapıyorsun!?"
Beni asansöre bindirdi ve zemin kata bastı. Yüzüne ve tuttuğu koluma bakarak olanları anlamaya çalışıyordum. Asansörün kapıları kapanırken belindeki silahı çıkardı. Bütün bedenim gerilirken asansör zemin kata doğru iniyordu.
Ölümsüz olduğumu bilmesine rağmen beni öldürmeye mi çalışacaktı cidden? İyi ama bunu neden yapsın ki? Büyücüyle hiçbir bağlantısı bile yoktu. Yanlış anlamış olmayı dileyerek kolumu kendime çektim ve önüme döndüm. Zemin kata geldiğimizde kapı açılmıştı. O an karanlık ve uzun bir koridorla karşılaşmayı beklemiyordum.
Jungkook asansörden inerek koridora adım attığında onu takip ettim. Bu uzun koridorda ölüm sessizliği vardı sanki. Ayak seslerimiz dışında hiçbir ses yoktu ve fazlasıyla ürkütücü bir yerdi. Jungkook'a baktığımda elindeki silahın ucuna cebinden çıkardığı susturucuyu takıyordu. Yutkunarak onu izlemeyi sürdürdüm. En sonunda ciddi bir ifadeyle bana döndü ve silahı uzattı.
"Vur."
Şaşkınlıkla yüzüne ve uzattığı silaha bakarak ne demek istediğini çözmeye çalıştım.
"Ne? Neyi?"
"Zemin kat boş ve tam da istediğin gibi karanlık. Genelde buraya bozulmuş aletleri falan bırakıyorlar. O yüzden rahat olabilirsin."
Gerçekten sessiz bir yerdi. Birini öldürmek için oldukça uygundu. Ah.. neler düşünüyordum ben böyle. Bir an önce büyücünün yanına dönerek yarım kalan işimi halletmem gerekiyordu. Birden Jungkook'un silahı elime bırakmasıyla irkildim. Şimdi de karşımda kollarını açmış bir şekilde bana ve elimdeki silaha bakıyordu.
"Vur hadi."
"Bunu neden yapıyorsun?"
Cevap vermemişti. Silahın üzerinde parmaklarımı gezdirerek bir düşündüm. Daha sonra silahı sıkıca kavradım ve Jungkook'a doğrulttum. Madem vurmamı istiyordu, ben de öyle yapardım ancak o an bir şeyler kötü hissettirmişti.
İçimdeki bu hissin tam olarak neden oluştuğunu bilmiyordum. Bütün insanları küle çevirecek kadar öfkeyle dolu olan ben, ona bakınca bir anda külün ta kendisi olmuştum. Bu silahın gerçekten ateşlendiği düşüncesi bile bütün bedenim uyuşturuyor ve adeta bana acı çektiriyordu. Sürekli ona silah doğrultan ellerime ve hedefimde olan Jungkook'a bakıyordum.
"Neyi bekliyorsun? Hadi!"
Beni kötü hissettirmeye çalışıyor olmalıydı ve başarılı da oluyordu. Daha fazla dayanamayarak silahı indirdim ve yutkunarak başımı eğdim.
"Yapmayacağım. Ölmesi gereken sen değilsin."
Silahı tekrar ona vermek istediğimde reddetmişti. Hala ısrarcı olmaya devam ediyordu.
"Neden? İnsanlardan nefret ediyorsun sonuçta."
Tahmin ettiğim gibi büyücüyü öldürmeye çalışan kişinin ben olduğunu biliyordu. Ancak, onu sevmediğim için öldürmek istediğimi sanıyor olmalıydı.
"Bilmediğin şeyler var. O gün nehire düştüğümde bazı sesler duydum. Hepsi de yardım isteyen seslerdi. O soluk tenli eller bana dokundular ve oradan kurtulmak için benden yardım dilendiler. Kısacası, bu durumu daha fazla görmezden gelemezdim."
Hiçbir şey söylemeden karşımda beklemeye devam ediyordu. Bu kadarını bilmiyor olmalıydı.
"Görüşme odasında istediğimi gerçekleştiremedim ancak bu sefer olacak. Ve sen, hakkımda istediğini düşünmekte özgürsün. O ölene kadar durmayacağım. Kısacası, bana engel olma."
Bana verdiği silah hala elimdeydi. Hala şansım varken bugün bu işi bitirmeliydim. Bu saatten sonra büyücünün görüşme taleplerimi reddedeceğine emindim. Oradan çıkmasını bekleyecek kadar da sabırlı biri değildim ve başladığım işi yarım bırakmak en nefret ettiğim şeydi. Arkamı dönerek asansöre doğru koştum ve içeri geçerek beşinci kata bastım. Kapılar kapanırken Jungkook kolunu uzatarak kapıyı durdurdu.
"Yine de yapmayacaksın."
Silahı benden almaya çalıştığında istemsizce güldüm. Silahı elimden alırsa hiçbir şey yapamayacağımı sanıyorsa yanılıyordu. Ona doğru yaklaşarak silahı eline bıraktığımda gözlerindeki ifade ilgimi çekmişti. Gergin görünüyordu çünkü istediğim şeyleri ne olursa olsun yaptığımı biliyordu.
"Yapmayacaksın dedim!"
Kapının kapanmasına engel olması ve beni durdurma çabaları yavaş yavaş sinirlenmeme sebep oluyordu.
"Beni durdurma demiştim."
Beni duymuyor ve kapının kapanmasına engel olmaya devam ediyordu. Benim hayatımdan ona neydi ki? Bu tavırları sinirden gülmeme sebep oluyordu.
"Ya içeri gir ya da geri çekil. Ayrıca, bu benim meselem ve ne yaparsan yap beni durduramazsın."
Bir süre iç çekerek beklemeyi sürdürdü. Daha sonra içeri girdi ve hızla bileklerimden tutarak belinden çıkardığı kelepçeyi taktı.
"Üzgünüm, bana başka çare bırakmıyorsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FULL MOON ❥ LisKook ⊰
FanfictionHayatını bencillik ve büyüler üzerine kuran bir kadın, Büyüler ve yalanlar yüzünden hayatı yarım kalmış Lalisa Manoban, Ve hayatını adalet için çalışarak sürdürmüş dedektif Jungkook'un hikayesi. ⇀ 01.04.2020 24.05.2020 ↼ + Hikayede bazı kdrama dizil...