❥ Elveda Junghyuk ⊰

1.4K 140 57
                                    

Markette işim bitmişti ve patrondan alacağım parayı bekliyordum. Yoğun hayatımdan dolayı bitkin düştüğümün farkındaydım. Boynumdaki ve ayak kaslarımdaki ağrı gittikçe artarken dayanmak için elimden geleni yapıyordum. Bu ağır duruma daha ne kadar sabretmem gerektiğini merak ediyordum.

"Demek buradasın."

Patron gelene kadar, tırnaklarımla derime verdiğim zararın farkında bile değildim. Tırnağımın kenarlarının kanamaya başlamasıyla hızla ellerimi arkaya aldım ve başımı kaldırdım.

Patron odasına girerken onu takip ediyordum. Çekmecesinden çıkardığı parayı teker teker sayarak bana uzattı.

"Al bakalım."

Parayı alarak teşekkür ettim. Marketten çıkarken, ben de elimdeki parayı kontrol ettim. Bugün hastane masraflarının ödendiği gündü ve paranın tam olması önemliydi. Geç kalmamam gerekiyordu. Ancak bana verilen parada bir problem vardı. Hızla tekrar içeri girdim ve patrona yaklaştım.

"Afedersiniz, tam verdiğinize emin misiniz? 100 Won eksik..."

Parayı tekrar ona uzatmıştım ancak umursamaz bir tavırla askıdaki ceketini aldı ve üzerine giydi. Hala ondan cevap beklediğimi fark ettiğinde durdu ve sinirle yüzüme baktı.

"Kaybolan paralar senin sorunun. Ben tam bir şekilde çekmeceye koymuştum."

"Ama efendim..."

"Yeter bu kadar! Beğenmiyorsan git başka yerde çalış."

Dışarı çıktığında bir süre olduğum yerde bekledim. Bu odaya giren tek kişi oydu. Parayı bilerek eksik vermiş olma ihtimali gerilmeme sebep oluyordu. Ellerimde buruşturduğum kağıt paralara baktığımda, az önce kavlayan derimden dolayı kan olduğunu fark ettim.

"Başka yerde çalış? Başka yerde?? ..."

Sinirli bir şekilde gülerken yeni gelen kasiyerin bana korkarak baktığının farkında bile değildim. Buna daha fazla dayanacağımı sanmıyordum. Bugün her şeyi bitirecektim. Hayatımın daha fazla mahvolmasına göz yumamazdım. Paraları birer birer parçalarken, beni izleyen kasiyer yanıma koştu ve beni durdurmaya çalıştı.

"Durun! Ne yapıyorsunuz!?"

Kağıt paralar paramparça olmuş bir haldeydi. Hepsini yere fırlatarak marketten çıktım ve bisiklete binerek hastaneye doğru sürdüm. Kararmak üzere olan hava soğumuştu ancak hiçbir şey hissedemeyecek bir haldeydim. Gözlerim sürekli doluyordu ancak içimdeki öfke hala sönmemişti.

Delirmek üzere olduğum bu dakikaların sonlarına doğru hastaneye gelmiştim. Bisikleti kenara fırlatarak ve koşarak içeri girdim. Daha sonra asansöre basarak açılmasını bekledim. Defalarca basmama rağmen açılmayan asansörden vazgeçerek merdivenlere yöneldim ve ikişer ikişer çıkmaya başladım. Arada nefesim kesiliyordu ancak içim öyle büyük öfke ve hırsla doluydu ki, bu durumun farkında bile değildim.

Junghyuk'un odasına geldiğimde nefes nefese kalmıştım. Buraya en son bir ay önce gelmiştim. Babam o zamanlar yine Junghyuk'a hikayeler anlatıyor ve onu eğlendirmeye çalışıyordu. Ancak farkında olmadığı bir şey vardı, o da bendim. Kenarda onları izlemiş ve hiçbir şey yapmadan eve dönmüştüm.

Ancak bugün bu sessizliğimin son günüydü.

Yapacağım şeylerin, uzun zaman önce gerçekleşmesi gereken bir şey olduğunu, ve her şeyin daha iyi olacağını düşünmeye çalışıyordum. Birkaç yıl hapiste kalır ve çıkınca da kendime daha iyi bir hayat kurardım. Bir sorun yoktu. Bunu yapabilirdim. Hayır, yapmak zorundaydım.

Kapının koluna uzanarak açtığımda yutkundum. İçimden Junghyuk'a özür dilerken içeri girdim ve kapıyı kapattım. Ancak garip bir şeyler vardı. İçeriden gelen bu ses kafamı karıştırmıştı. Birkaç adım içeriye doğru ilerledim. Junghyuk'un yatağını gördüğüm an kendimi bomboş hissetmiştim.

Junghyuk'un kalbi durmuştu ve babam, üzerindeki takım elbisesiyle tepkisiz bir şekilde başında bekliyordu. Gözlerine baktığımda ise o soğuğu hissetmiştim.

İşte o gün, Junghyuk'un katili ben değil babam olmuştu.

FULL MOON  ❥ LisKook ⊰Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin