Tam üç gün geçmişti. Jungkook büyücüyü benden korumak için elinden geleni yapmıştı. Günlerdir ona başka çarem olmadığını ve o kadının ölmek zorunda olduğunu anlatmaya çalışmıştım ama işe yaramamıştı. Büyücü iyileşerek tekrar sağlıklı bir şekilde hapis hayatına dönmüştü.
"Üzgünüm çocuklar, başarısız oldum..."
Nehir kenarında oturmuştum ve hiçbir şey yapmadan uzaklara bakıyordum. Olanlar için üzgün hissediyordum. Nehirdeki soğuk suyun kıyıya her vuruşu irkilmeme sebep oluyordu. Çekinerek nehire baktığımda kalbimdeki sızı daha da artıyordu sanki.
"Agh!"
Gelen sesle hızla başımı kaldırarak etrafa baktım. Bana birkaç adım uzaklıkta olan küçük kız çocuk yere düşmüştü ve üzgün bir ifadeyle bana bakıyordu. Uzun süren bu bakış sanki benden yardım istiyordu. Ancak yardım etmeyecektim. Bu kız kendi kendine ayağa kalkacaktı.
Ayağa kalkmasını beklemeyi sürdürürken arkalardan gelen çığlık sesiyle irkildim.
"Rothy!"
Annesi telaşlı bir şekilde koşarak çocuğu yerden kaldırmıştı. Az önce sakin duran çocuk annesinin telaşından hemen sonra bağırarak ağlamaya başlamıştı. Resmen rol yapıyordu. Ayağa kalktım ve üzerimdeki kumu temizleyerek çocuğa baktım. Annesinin tesellisi beni daha da deli ediyordu.
"Çok mu acıyor? Hemen krem süreriz iyileşir, tamam mı? Ağlama, şşş..."
Göz devirerek gülmeye başladım. Şovmen gibi çocuktu resmen. Hala annesinin kucağında bağırarak ağlamaya devam ediyordu.
"Yalancı!"
Sesimi duyan annesi şaşkın bir şekilde bana döndü. Daha sonra çocuğunu kucağına sakladı.
"Ne?"
"Yalan söylüyor! Bir iki çizikle yaygara koparıyor."
"Siz.. siz ne demek istiyorsunuz!? Kimsiniz?"
Dişlerimi birbirine sıkarken sinirlendiğimi hissediyordum. Tam olarak neye sinirli olduğumu bilmiyordum. Tanımadığım bir çocuktu ve neden bu olayın üzerinde bu kadar durduğumu bilmiyordum.
"Buraya gel! Sende iyi bir yara açayım en azından yaygara koparmana değsin!"
Çocuğa doğru hırsla ilerlerken kadın birden bağırmaya başlamıştı. Canım zaten sıkkındı bir de bu eklenmişti.
"Sizi şikayet edeceğim! Siz yaptınız değil mi!? Siz düşürdünüz çocuğumu!"
Çocuğun düştüğünü görmediğine emindim ancak iftira atmaya devam ediyordu. Kadın telefonunu çıkararak polisi aramış ve beni ihbar etmişti. Bu duruma daha fazla katlanabileceğimi düşünmüyordum.
"Olanları gördü sanki, aptal kadın..."
Söylenerek arkamı döndüm ve kenardaki ayakkabılarımı aldım. Tam gidecekken kolumdan tutarak beni durdurmuştu.
"Sen benim kim olduğumu biliyor musun!?"
Kim olduğunu bilmiyordum ancak giyim tarzı hoşuma gitmişti. Yüzündeki kaliteli makyajın günümüzdeki en trend markalardan olduğuna emindim. Üzerindeki lila renkli ceket ise özel üretim gibi görünüyordu. Zengin olduğu aşikardı. Gözlerim kolumu tutan ellerini bulduğunda gülümsedim. Parmağındaki safir taşlı yüzük sınırlı üretimdi ve Fransız kimyacı Lavoisier'a aitti. Karşımdaki bu saygısız kadın pahalı eşyalara önem veriyor olmalıydı.
"Az önce beni şikayet ettin değil mi?"
"Yapamam mı sandın! Çocuğumu sen düşürdün!"
Şoförleri yanımıza kadar gelerek neler olduğunu soruyordu. Kadın da ısrarla benden şikayetçi olduğunu söylüyordu. Aklıma gelen yeni planla gülümsedim ve kadına baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FULL MOON ❥ LisKook ⊰
FanfictionHayatını bencillik ve büyüler üzerine kuran bir kadın, Büyüler ve yalanlar yüzünden hayatı yarım kalmış Lalisa Manoban, Ve hayatını adalet için çalışarak sürdürmüş dedektif Jungkook'un hikayesi. ⇀ 01.04.2020 24.05.2020 ↼ + Hikayede bazı kdrama dizil...