Kendimi biraz daha iyi hissediyordum. Jungkook'la kaldığım süreç boyunca sırf ona işkence olması için sürekli konuşuyor ve yardım etmesi için ona sesleniyordum. Ne zaman böyle yapsam inanılmaz derecede sinirleniyordu. Yine de yapmaya devam ediyordum. Bu durum bir nevi beni durdurmaya çalıştığı günlerin intikamı gibi geliyordu. O yüzden inanılmaz eğleniyordum.
"Jungkook!"
Koltukta oturarak televizyon izliyordum. Onu gün boyunca kaç kez çağırmıştım hatırlamıyordum ama her seferinde de geliyor ve sinirli bir şekilde söylediğimi yapıyordu.
"Ne var yine?"
Dizlerimin üzerine koyduğum cipsi yerken kapının önünde beliren Jungkook'a döndüm.
"Şuradaki kumandayı uzatır mısın?"
Masanın üzerindeki kumandayı işaret ettiğimde sinirden yutkundu ve odaya girdi.
"Neden bana vurmak ister gibi bakıyorsun?"
"Bugün tatil günüm Lisa."
"Ne güzel işte! Beraber tatil yapıyoruz."
İnanılmaz eğleniyordum. O yüzden bir süre daha onunla kalmam gerektiğini hissediyordum.
"Hadi ama... kumandayı ver uzamıyorum. Hotel Del Luna başlamak üzere."
Güldü ve bir süre olduğu yerde bekledi.
"Demek öyle."
Neden bakışları böyle değişmişti anlamamıştım. Arkasını döndü ve televizyona doğru ilerledi. Daha sonra gülümsemeye devam ederek televizyonun fişini çekti.
"Jungkook!"
Sinirle ayağa kalktığımda bir süre bana ve karnıma baktı. Sanırım artık ağrı belirtileri göstersem de inanmazdı. Yine de denemekten zarar gelmezdi.
Ellerimi karnıma koyarak yavaşça koltuğa oturdum. O an gülerek ellerini ceplerine koydu ve bana doğru yaklaştı.
"Biliyor musun, bazen çizgiyi aştığın zamanlar oluyor."
Bana doğru yaklaşırken ağzımda hala çiğnemek üzere olduğum cips vardı. Bu durum hiç hoş değildi. Eğilerek ve kolunu koltuğa yaslayarak bana daha da yaklaştı. O an ne yutkunabiliyor ne de gözlerimi kırpabiliyordum. Tam anlamıyla donmuştum. Gözlerine baktığımda daha da hızlanan kalbimi kontrol altına almalıydım. Onun yüzünden uzandığım koltukta tamamen savunmasız kaldığımı fark ettiğimde yutkunarak gözlerimi indirdim.
"Jungkook..."
Titreyen sesimi fark ettiğinde güldü ve elimdeki cipsi alarak doğruldu. Kalbim ve titreyen bedenim hala kendine gelemezken neşeli bir şekilde karşımda durmaya devam ediyordu.
"İyileştiğine göre, artık gidebilirsin."
Tekrar ifadesiz bir yüzle arkasını döndü ve odadan çıktı. O gittikten sonra koltuktan doğruldum ve hala ağzımda olan cipsi yuttum. Kendime gelmek için masadaki su bardağına uzanarak birkaç yudum aldım.
Sanırım bu yaptığı şey bir uyarıydı. Ona bilerek yaklaştığımda ve dokunduğumda bile bu kadar heyecanlanmıyordum. Ama bu durum o yaptığında değişiyordu. Şimdiye kadar oldukça eğlenmiştim ancak o da yapınca hiçbir eğlencesi kalmamıştı.
"Peki! Giderim ben de o zaman!"
Ayağa kalktım ve üşüdüğümü hissettiğim için koltuktaki battaniyeyi üzerime aldım.
"Battaniyeni de alıyorum!"
Tam dışarı çıkacakken aklıma gelen telefonumla durdum. En son parkta Jungkook'un elindeydi ve şarjı bittiği için açılmamıştı. Gitmekten vazgeçerek üzerimdeki battaniyeyle Jungkook'un odasına doğru ilerledim. Kapısının önüne geldiğimde bir süre bekledim.
"Jungkook, içeride misin?"
"Ne istiyorsun yine?"
İçeri girdiğimde düzenli bir odayla karşılaşmıştım. Benim odamla kıyaslarsak çok daha temizdi. Jungkook ise dışarı çıkmak için hazırlanıyor gibi görünüyordu. Ceketini giyerken karşısına geçtim ve yüzüne baktım.
"Bir yere mi gidiyorsun?"
"Evet. Sen neden gelmiştin?"
"Ben... Ha şey, telefonum açıldı mı?"
Hazırlanmayı bitirdiğinde odasından çıktı. Beni hep görmezden geliyordu. Az önceki yaptığı şeyi unutmaya çalışarak kolundan tuttum ve gitmesini engelledim.
"En azından cevap ver!"
"Evet açıldı, bu yüzden polis merkezine gitmem gerekiyor."
"Ben de geliyorum!"
Hızla battaniyeyi kenara attım ve ceketimi alarak ayakkabılarımı giydim. O an Jungkook hareket etmeden beni izliyordu.
"Hayır, gelmiyorsun."
"Bu olayın en büyük şahidi benim ama!"
Göz devirerek evden çıktığında onu dinlemeyerek arkasından ilerledim. Hızlı yürüdüğü için ona yetişmekte zorlanıyordum. Ağrı azalmış olabilirdi ama bu yaramın tamamen iyileştiği anlamına gelmiyordu. Gerçekten de gördüğüm en kalpsiz insandı.
"Beklesene!"
Arabaya binerken sonunda ona yetişmiştim. Ben de yanına bindiğimde telefonuyla merkezi arayarak birinin ismini vermişti ve yerini bulmalarını istemişti.
"O kim?"
"Hala hafızanda eksikler var sanırım."
Araba hareket ederken bir süre düşündüm. Yüzünü net hatırlamasam da elindeki kanlı bıçakla bana yaklaşan uzun boylu adamı hatırlıyordum.
"Kim olduğunu hatırlamıyorsun anlaşılan... Yine de sana teşekkür etmem gerek."
"Neden?"
"Ses kaydı için."
Telefonumu çıkararak ses kaydını açtığında kısa bir süre durakladım. Bu ses bana aitti. Hafızamdaki eksik parçalar yerlerini alırken bir süre hareketsiz kaldım. O geceki adam konuşurken ses kaydı almıştım.
"Peki şimdi ne yapacağız?"
"Tutuklamak için gideceğim. Sen de polis merkezinde beni bekleyeceksin."
"Demek öyle."
Gerçekten de bekleyeceğimi ve böylesine heyecanlı bir ânı kaçıracağımı düşünüyorsa yanılıyordu. Yine de cevap vermeyerek önüme döndüm ve gülümsedim. Her şeye rağmen mutlu hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FULL MOON ❥ LisKook ⊰
Fiksi PenggemarHayatını bencillik ve büyüler üzerine kuran bir kadın, Büyüler ve yalanlar yüzünden hayatı yarım kalmış Lalisa Manoban, Ve hayatını adalet için çalışarak sürdürmüş dedektif Jungkook'un hikayesi. ⇀ 01.04.2020 24.05.2020 ↼ + Hikayede bazı kdrama dizil...