❥ Hayatımın Son Günü ⊰

1.8K 175 40
                                    

Her şey o kadar hızlı olmuştu ki anlamakta zorlanıyordum. Jungkook içeri girer girmez silahı büyücüye doğrultmuştu. Olanları anlamaya çalışır gibi etrafa bakıyordu. Daha sonra odaya girerek büyücünün bileklerinden tuttu ve belinden kelepçeleri çıkardı. Ben de hiçbir şey yapmadan elimdeki kutuya bakıyordum. Başka bir yere gitmeliydim. Jungkook'un kutuyu açmama engel olacağına, hatta elimden almaya çalışacağına emindim. Kutuyu pijamamın altına sakladım ve ayağa kalkarak hızla odadan çıktım. Tam evden çıkacakken polis ekipleriyle karşılaşmıştım.

"İyi misiniz!?"

Hepsi karnıma bakıyordu. Bu durumun garip olduğunun farkındaydım. Pijamam kan içindeydi ama sağlıklı bir şekilde ayakta duruyordum. Polisler bana şaşkın bir ifadeyle bakarken ne yapacağımı bilememiştim. O yüzden hiçbir şey söylemeden koridora geçtim ve asansöre doğru koştum.

"Lisa! Nereye gidiyorsun bekle!!"

Jungkook evden ayrıldığımı fark etmişti ve arkamdan geliyordu. Asansöre binerek hızla en üst kata bastım. Kapı yavaş yavaş kapanırken gördüğüm son şey Jungkook'un endişeli yüzüydü. Asansörün kapısını engellemeye çalışmıştı ama başaramamıştı. Bu hayattan gitmeden önce onu görmek güzeldi. Eğer biraz daha zamanım olsaydı onunla daha farklı şeyler yaşayabilirdik. Ancak hayatıma bu gece son verecektim ve bunda kararlıydım. Daha fazla beklememin anlamı yoktu.

En üst kata geldiğimde asansör durdu ve kapılar açıldı. Hızla merdivenlere yöneldim ve çatı katına çıktım. Daha sonra kapıyı kapatarak etrafa baktım. Hava rüzgarlıydı ve ince pijamalarım yüzünden titriyordum. Yine de bu durumu görmezden gelerek kenarda yığılı olan demirlere doğru yürüdüm. Jungkook'un beni durdurmasını engellemem lazımdı. Demirlerden birini alarak kapının kolundan geçirdim ve açılmadığından emin olduğumda kenara çekildim.

"Üzgünüm Jungkook. Bugün hayatımın son günü. Sonraki hayatımda mutlaka buluşalım."

Ağlayarak değil güçlü bir şekilde yok olmak istiyordum. Artık ağlamayı bırakmalı ve güçlü olmalıydım. Pijamamın altında sakladığım kutuyu çıkararak gülümsedim. Ay ışığı bütün bedenimi aydınlatırken kutunun mühründe parmaklarımı gezdirdim. Tereddüt etmemem ve bunu bir an önce yapmam lazımdı çünkü zamanla yaşamayı daha çok istiyordum. Kutuyu açtım ve gözlerimi kapatarak beklemeye başladım. Dakikalardır bekliyordum ancak ne acı ne de başka bir şey hissediyordum.

"Nerede yanlış yaptım? Neden hala bir şey olmadı?"

Ellerime ve üzerime baktım ama değişen bir şey yoktu. Hala ayakta sağlıklı bir şekilde duruyordum. Kutunun içini kontrol etmek için ay ışığına doğru tuttum. İçindeki külü görebiliyordum. Olması gereken de buydu zaten ama neden hala bir etki göstermemişti? Olanları anlamaya çalışırken birinin kapıyı zorladığını fark ettim.

"Lisa! İyi misin!? Kapıyı aç!"

Bu Jungkook'un sesiydi. Görmezden gelerek bir süre düşündüm. Çatı katına kadar gelmiştim ancak hiçbir şey tahmin ettiğim gibi olmamıştı. Belki de bunu farklı bir şekilde denemem lazımdı. Bulunduğum yerin kenarına doğru ilerledim ve tereddütle aşağı baktım.

"Belki de artık ölümsüz değilim..."

Bunu anlamak için denemem gerekiyordu. Kutuyu yere bıraktım ve demirlerden tutunarak duvara çıktım. Çok yüksekteydim ve buradan atladığımda yaşamama imkan yoktu. Sokak ışıkları ve insanlar oldukça küçük görünüyordu.

"Sonum her türlü ölüm olacak. Daha fazla oyalanmanın anlamı yok..."

Ayaklarımı aşağıya sarkıttığım an gelen kapı sesiyle arkamı döndüm. Jungkook içeri girmeyi başarmıştı ve korkulu gözlerle bana bakıyordu.

FULL MOON  ❥ LisKook ⊰Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin