Anlamlı bir söz yazmaya ne gerek var,
anlamsız bir hayat yaşıyorken...~
Kafamda cevaplandıramadığım onlarca soru, içimde bastıramadığım bir heyecan ve zihimde yankılanan o cümleyle ilerlemiştim arabama doğru. Hayatıma yerleşmiş o cümleyi tekrarlamaktan alıkoyamıyordum kendimi.
Ella es solo mia...
Arabaya biner binmez eve sürmeye başlamıştım. O an anlamıştım kendimi olması gerekenden fazlasıyla kastığımı. Ellerim titriyordu. Yıkanmak istiyordum. O kafede masaya değen her yerimi kazımak istiyordum. Ama içimde anlamlandıramadığım bir acı vardı kalbimi delip geçen.
Eve varır varmaz duşa atmıştım kendimi. Kaç saat suyun altında kaldım bilmiyorum, vücudumu kaç kere yıkadım bilmiyorum. Ama yetmiyordu... Kurtulmak istiyordum. Arınmak istiyordum her şeyden. Ağlıyordum. Deli gibi... içim dışıma çıkana kadar ağlıyordum. Belki haykırışlarım sokaktan duyuluyordu, ama bu umrumda değildi. Bir şey hissedemiyordum.
Tek hissettiğim kendime olan nefretimdi. Bugün meleğim bana dokunmuştu, onun o hayalini kurduğum sıcaklığı sarmıştı vücudumu. Ben bugün 1,5 seneden sonra onu hissetmiştim. Ama hastalığım yüzünden hepsi geçip gitmişti. Tırnaklarımla kazımıştım ona değen her yerimi. Durmak istiyordum... Kendimi durdurmak...
Ama tek yaptığım kendime, hayatıma, kaderime ve Tanrıya lanetler yağdırıp, ağlayarak vücudumu yıkamak olmuştu.
Kaç saat sürdüğünü bilmiyordum. Zaman kavramını yitirmişti beynim. Bir süreden sonra bitmişti haykırışlarım. Ama kendime ve tanrıya olan nefretim bitmemişti. Fakat gücüm kalmamıştı artık, bağıramıyordum.
Şimdi ise aynanın karşışında durmuş kendime bakıyorum. Vücudumun bazı yerlerinde iz çıkmış, kollarımın çoğu yeri aşınmaktan kanamış, gözlerim ve dudaklarım ağlamaktan şişmiş bir vaziyetteydi. 'Adeta ayakta duran bir ölü gibiyim' diye geçirdim içimden.
Bir insanın kendine acıması normal bir şey mi? Yoksa ben bir ilk miyim? Çünkü şuan gerçekten acınacak bir haldeyim...
Ellerimi mermerin iki yanına koyup daha çok yaklaştım aynaya. Ve kendime bir yemin ettim;
Bu hastalıktan kurtulacağım...
Bugün 05.01.2018 'den sonra hayatımın 2. Dönüm noktası olmuştu artık. Kıyafetlerimi giyinip banyodan çıktım. Ama kurtulmak kolay olmadı tabi.
Defalarca salondan banyoya geri dönüp ışığın, çamaşır makinesinin ve fön makinesinin kapalı olup olmadığını kontrol ettim. Normalde bu en fazla 7 kere sürerdi ama bu sefer içim hâlâ rahat ememişti.
Mutfaktan bir sandalye ve makas alıp banyoya geldim. Ampulu yerinden söküp kenara bıraktım ve çamaşır makinesinin fişini kestim. Fön makinesini de yanıma alıp anca ayrılabildim oradan. İçim şimdi rahattı.
Çalışma masamı mendille silip temizliğinden emin olduğumda yerleştim ve bilgisayarımı açtım. Tedavi yöntemlerini bulmam lazımdı. Bunu daha önceden yapmamış olmamın nedeni 'Eğer normal bir hayat yaşayamıyacaksam ben de elimden geleni anormal yaşarım.' diye düşünmemdi.
Ama şimdi işler çok farklı. Ben de normal olmak istiyorum. Herkes gibi derdimin geçinme sıkıntısı veya aşk acısı gibi şeyler olmasını istiyorum.
Sanki hiç aşk acısı çekmiyormuşum gibi...
Yakalşık bir saatlik araştırmamda girdiğim çoğu sitede en iyi tedavinin ilaçlar olduğundan bahsediliyordu. Her gün ilaç içmem lazımdı. Bir kağıda yarın alacağım ilaçları not alıp okumaya devam ettim. Ve bir paragraf dikkatimi çekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ella Es Solo Mia || roségguk
FanfictionObsesif Kompulsif Bozukluğu olan Jeon Jungkook ve onun Rosé'ye olan saplantılı aşkı. 310821 「written by eosselini」