-27-

1.8K 223 268
                                    


Sen beni dudaklarımdan değil,
ruhumdan öptün Meleğim...

~

"Taehyung da Lisa'nın peşinden gitmiş."

Kurduğu cümleyle saçını okşayan ellerim duraksamış, gözlerim şaşkınlıktan kocaman olmuştu. Tanrı'ya dua ediyordum içimden Tae'nin bu aptallığı yapmış olmaması için.

"S-sen emin misin? Kim demiş? Belki başka bir yere gitmiştir? Hm?" Kollarımdan çıkıp gözyaşlarını elleriyle silmek için kolunu kaldırırken elimle engelledim. Ben onun gözyaşlarını silerken anlatıyordu.

"Lisa dün apar topar gitmiş Tayland'a. Gitmeden önce Tae'ye onu çok sevdiğini ve özür dilediğini yazmış. Tae de-" Lafını sinirle tamamladım. "Tae aptalı da peşinden gitmiş değil mi?" Başını sallayıp tekrardan kollarını boynuma doladı.

Şuan gerçekten de hayretler içindeydim. Lisa ona bu kadar şey yaşatmışken nasıl peşinden gidebilmişti ki? Ne gerek vardı kendini bu kadar ezik göstermeye?

"Ve işin en kötü kısmı da," Hıçkırıklarını tutmaya çalışarak devam etti. "Arkadaşları ona eğer gidersen bizi unut demisler." Gerçekten... diyecek kelime bulamıyordum. "Ama Tae onları dinlemeyip gitmiş peşinden." Hüznü yerini sinire bırakmıştı.

"Yanında sadece bu ay aldığı bursu varmış Jungkook. Ne bi kıyafet, ne bi para... Hiçbir şeyi umursamamış. Lisa ona seni seviyorum diyince aklını kaybetmiş aptal herif." Her ne kadar Tae'yi çok tanımasam da o gün nasıl acı çektiğini gözlerimle görmüştüm.

Hıçkıra hıçkıra anlatmıştı bize Lisa'nın ondan nasıl nefret ettiğini. 'Aptal mazoşistin teki' diye geçirdim içimden. Bu kadar acıya rağmen yüzsüz gibi Lisa'nın peşinden gidip en kötü zamanında onu destekleyen arkadaşlarını hiçe saymıştı. Ben onların yerinde olsaydım kesinlikle affetmezdim.

"Jisoo Unni ağlayarak anlattı her şeyi. Altısının da ağzından tek kelime çıkmıyormuş. Hatta Jimin o gittiğinden beri odasındaki her şeyi yerle bir etmiş sinirinden. Kardeşini kaybetmeyi kabullenemiyormuş." Başına öpücük kondurup yavşça çektim onu kollarımdan.

"Yanlarına gidelim mi güzelim?" Hızlıca başını salladığında son kez iki gözüne öpücük kondurup sildim gözyaşlarını.

"Seni seviyorum Meleğim." Şuan sırası değildi ama içimden gelmişti bunu söylemek. Hafif tebessüm etmeye çalışarak ellerimi tutmuştu.

"Seni seviyorum Jungkook." Ve uzanıp kısa süreliğine birleştirmişti dudaklarımızı.

Ayndadan son bir kez üstümü kontrol edip Meleğim'in lavabodan çıkmasını beklemeye başladım. Başımı esnetirken kapının üstünde bulunan şalter çekmişti dikkatimi. Saatlerce evden çıkamayıp indirdiğim şalter.

Tanrım... son günlerde ne oluyordu bana? İstisna diyip geçiştiremeyeceğim kadar ciddi durumlar içersindeydim. Hastalık bir haftalığına uzaklaşmıştı benden resmen. Ama şimdi bunları düşününce belirtiler yine baş göstermiş, kafamdaki şüpheler yerini almaya başlamıştı.

Tam şalteri indirmek için sandalye almaya gidiyordum ki banyodan çıkan Meleğim hızla yolumu kesti. "Nereye gidiyorsun Jungkook?" Elimi enseme atıp çekinerek cevap verdim.

"Şey... bilirsin ya hast-" Lafımı tamamlayamadan dudağıma yapışmıştı. Gözlerim şaşkınlıkla açılırken kafamdaki düşünceler bir bir uçup gitmişti. Karşılık vermek adına elimi beline atıp kendime yapıştırırken derin bir inleme bırakmıştı ağzıma. Neden yaptığını anlayamıyordum ama beni yavaş yavaş çıkış kapısına doğru ittiriyordu.

Öpüşerek dış kapının önüne geldiğimizde dudaklarımdan ayrılıp gülümsemişti. Ben de aynı şekilde gülümserken cebimden anahtarı çıkarıp kapıyı kilitledim.

Ardından Meleğim'e dönüp elimi uzattığımda kavrayıp birbirine kenetlemişti ellerimizi.

Ne obsesyon, ne hastalık... hepsi uçup gitmişti aklımdan.

Geçen yarım saatlik yolculuğun ardından varmıştık Meleğim'in 'eski' evine. Dediğine göre hepsi burada toplanmıştı. Arabayı her zamaki yere parkettiğimde o kadar garip hissediyordum ki...

Aylardır her sabah burada durup Meleğim'in fotoğraflarını çekerdim. Ama şimdi aynı arabadaydık ve o bana bugün iki kez beni sevdiğini söylemişti. Mutlulukla Meleğim'e döndüğümde onun yüzünün düşmüş olduğunu gördüm.

Kısa süreliğine de olsa ona bir şeyleri unutturabilmiştim ama bu sadece 28 saat sürebilmişti. Lalisa Manoban burda olmasa bile bütün mutluluğumuzu yerle bir edebiliyordu.

"İyi misin güzelim?" Yanına eğilip sorduğumda samimi bir gülümseme sunup başını salladı. Ben de aynı şekidle gülümseyip arabadan indim.

Hızla yanıma adımlayıp ellerimizi kenetlediğinde kalbimin bu kadarını kaldıramayacağından korkmaya başlamıştım. 22 seneden sonra bu kadar mutluluk fazla geliyordu. Tek dileğim bozulmamasıydı.

Binaya girip kapıya varana kadar hiç konuşmamıştık. Aşırı gergin hissediyordum çünkü ilk defa giriyordum Meleğim'in evine.

Kapıya vardığımızda zili birleşik olan elimizle çalıp kısa bir tebessüm etmiştim. O kadar sıkı tutuyorduk ki ellerimizi, asla ayrılmayacak gibi hissettiriyordu. Ya da ben öyle sanıyordum.

Bu düşüncem Meleğim'in kapıyı açan Jisoo'yu görünce ellerimizi ayırıp hızla ona sarılmasıyla yerle bir olmuştu. Jisoo elleriyle Meleğim'in sırtını sıvazlarken yine olan olmuştu. Lânet olsun ki günlerdir aklımda bile olmayan siktiğimin sözü yankılanmaya başlamıştı kafamda.

Ella es solo mia...

Sesi susturmak adına birkaç saniye gözlerimi kapatıp beklemeye başladım. Ama geçmiyordu. İlaçların işe yaradığını düşünüp unutmuştum bu sözü. Aynı şeyin tekrarlanışı aklıma eski günleri getirirken hastalığımın geçiyor olduğuna dair tüm ümitlerim yıkılmıştı adeta.

Omzumda hissettiğim ellerle hızla açtım gözlerimi. Bulanık gördüğümden anlamıştım gözlerimin dolduğunu.

"J-jungkook sen iyi misin?" Cevap veremedim. Hep böyle mi olacaktı? Meleğim hem cinsiyle, ailesiyle, arkadaşlarıyla en ufak bir temas kuruduğunda deli gibi kıskanacak mıydım onu?

"İ-iyiyim." Ellerini kafamın iki yanına koyup dolmuş gözlerime öpücük kondurdu. Jisoo ise kapıdan bizi izliyordu.

"Kalabalık ortama girmek mi istemiyorsun?" Böyle bir şey aklıma bile gelmemişti ama başımı aşağı yukarı sallayarak onayladım.

"Ben seni arabada beklerim." Her ne kadar istemiyormuş gibi bir hali olsa da huzursuzca sallamıştı başını. Tam aşağı inecektim ki son bir kez başımı kendisine çekip dudağıma yapıştı. Jisoo'nun mırıldanıp uzaklaştığını anlayabilmiştim.

Öpücüğüne yavaşça karşılık verirken bunun diğerlerinden daha farklı olduğunu anlayabilmiştim. Burnundan derin nefesler alıyordu öperken. Kelimelerle anlatmak zor ama şey der gibi öpüyordu... yanındayım. O gün ilk defa böyle öpmüştü beni.

Dudaklarımdan değil ruhumdan öpmüştü.

Psikopat bir rosékook fici yazmak istiyorum.
Bu arada oy sınırını hemen aşmanız beni çok mutlu ediyor <3

+70 oy

-Ely-

Ella Es Solo Mia || roséggukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin