Bu dünyada sırtımızı her zaman dayayabileceğimiz
tek şey ailemizmiş Meleğim. Belki boşlukta hissetmemin nedeni de budur.~
'Daha ne kadar olay olabilir ki?' Diye isyan ederken Tanrı'nın cevabı tam karşımda yaşlı gözleriyle duruyordu. Asla o ismi hak etmeyen ama sırf beni doğurduğu için böyle seslendiğim 'annem' tam karşımda duruyordu.
Kendimi en çaresiz hissettiğim anlardan birindeydim şuan. Adeta aşk filmlerindeki bakışma sahnelerini yaşıyorduk. O ağlıyordu, ben ise boş boş bakıyordum ona.
Dile kolay 7 senedir görüşmemiştik. Tek iletişimimiz haftada bir telefon görüşmesi yapmaktı. Son zamanlarda onu bile yapamıyorduk zaten. Her ne kadar kabul etmek istemesem de deli gibi özlemiştim annemin kokusunu.
Gözyaşlarını elleriyle silip yavaşça ayağa kalktı. Şimdi tam karşımda duruyordu. Bir zamanlar kollarından ayrılmak istemeyeceğim, kabus gördüğüm her gecede sığınağım olan kadın, tam karşımda duruyordu.
Ondan nefret etmek istiyordum. Beni yalnız başıma buraya gönderdiği andan beridir istiyordum bunu. Ama ne kadar çabalasam da o benim annemdi. Benim için dünyanın en iyi kokusu her zaman onda saklıydı.
"Oğlum." Derin sessizliği bölen bu kelime adeta baştan aşağı titrememe yol açmıştı. O an kafama dank etmişti onu nasıl özlediğim. Daha fazla bu eziyete dayanamadım ve kendimi hep ait olduğum yere, annemin kollarına bıraktım.
İlk yaptığım deli gibi hasret kaldığım kokusunu içime çekmek oldu. Seneler sonra onun kollarında olmak anlatılmaz yaşanır bir durumdu. Ne düşünürsem düşüneyim annemdi o benim. Ondan nefret edemzdim ki.
"Oğlum benim." Annem boynuma öpücükler kondururken ben hâlâ kokusunu çekiyordum içime. Bu koku dünya üzerinde bir tek annemde vardı sanki. Meleğim de dahil kimse annem kadar güzel kokamazdı benim için.
"Özür dilerim yavrum. Affet anneni." Verecek bir cevap bulamıyordum. Yavaş yavaş kollarından ayrılmak için hareketlendiğimde son bir kez saçlarıma öpücük kondurup çekildi. Gözleri kan çanağına dönmüş ve şişmişti. Kesin ben de aynı durumdaydım çünkü ben de kendimi tutamayıp ağlamıştım. Ellerini başımın iki yanına koyup hafif aşağı çekti ve alnıma öpücük kondurdu.
"Affet beni anneciğim. Ben çok büyük bir hata yaptım." Yine cevap vermiyordum çünkü hâlâ girdiğim transtan çıkamamıştım. "Yemin ederim her şey senin iyiliğin içindi. Ben seni asla bırakmazdım oğlum beni-" Bildiklerinden tutup ellerini itmemle cümlesi yarım kaldı. O bana şaşkınca bakarken ben de şaşkındım ama kendime. Az önce ne yaşamıştım da sarılmıştım ona. Bu kadar kolay indirmemeliydim gardımı.
Ondan birkaç adım uzaklaşıp hızla Meleğim'in odasına doğru adımladım. Kapıyı açmamla kendimi içeri atıp kilitlemem bir oldu. Ardından derin bir nefes verip vücudumu kapının pervazına yasladım. Tam bir bipolar gibi davranıyordum. Annem de peşimden gelmiş olacak ki kapı kulbu zorlanmaya başladı.
"Oğlum! Lütfen gel yanıma. Tanrı şahidim her şeyi anlatacağım. Her şeyi oğlum. Tüm açıklığıyla anlatacağım ki bilmediğin bir şey kalmasın. Ama aç şu kapıyı, lütfen." Bir yandan konuşuyor bir yandan da kapının kulbunu zorluyordu.
Açmayacaktım. Çektiğim bunca acıdan sonra onu affedersem kendimi affedemezdim. Adım gibi emindim ki kapı açılsa, annem yaşlı gözleriyle bana baksa hiç tereddütsüz inanırdım ona. Ama bu kadar kolay olmamalıydı, izin vermeyecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ella Es Solo Mia || roségguk
FanfictionObsesif Kompulsif Bozukluğu olan Jeon Jungkook ve onun Rosé'ye olan saplantılı aşkı. 310821 「written by eosselini」