Kusurlarıyla barışık ve kendini her geçen gün geliştirmeye çalışan biriydi o. Ben ise onunla beraber küçülüyordum. Beraber büyümek istiyorcasına....
O bir çiçek kadar narin, derin ve özeldi. Ben ise onun dikeni...
🔗Çınar Göktuğ ve Eylül Akça🔗
Daha...
Genç oğlan balkonundan etrafta gezinen insanlara bakarken, ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
İnsanlarla pek iletişim kurmayan bu genç sadece her gün balkondan olan bitenleri anlamaya çalışıyordu.
Sandalyesinden kalktı ve son kez insanlara bakıp, kendini mutfağına attı.
" Yavrum, hadi gel yemeğini ye!"Genç oğlan birkaç kez başını salladı ve annesinin peşinden salona girdi.
Annesi hazırladığı tepsiyi oğluna verdiğinde oğlu gözlerini kapattı ve derin bir iç çekerek koltuğa oturdu.
Tepsideki kaşığı, çorbaya birkaç kez batırıp batırıp çıkardı.
Evet; bu genç yaşıtlarına göre, küçük davranıyordu.
Bu, onun özelliğinde vardı!
Bazen çocuklarla oynuyor, bazen konuşamıyordu.
Kendini, ifade etmekte zorlanıyordu...
Annesi derin bir iç çekti ve söze başladı. "Çınar..şimdi beni iyi dinle!"
Gözlerini çorbadan çekti ve annesine baktı. Ela gözleri, merakla annesinin diyeceklerine bakarken annesi oğluna buruk bir gülümsemeyle baktı.
"Sakın yanlış anlama Çınar'ım... Ama..ama seninde yuva kurma zamanın geldi! Dışarıya çıkmıyorsun, okula gitmedin! Özel eğitimler gördün... O düşüncelere girişmedin bile! Ama yaşın geçiyor evladım... Bir gün ben olmayabilirim hayatında! Sana kim bakabilir? Bu yüzden..sana birini buldum!"
Çınar; anlamayarak kaşlarını çattığında annesi tekrar derince bir iç çekti.
" Biliyorum, kafan çok karıştı ama bunu yapacaksın oğlum! En azından benim için... İsmi Eylül! Bugün bize gelecek! Kısmetse de birkaç hafta sonra düğün olacak! "
Çınar anlamayarak bakmayı sürdürürken bir anda elinden düşen tepsi ile annesi tepsiyi kaldırıp, hızla halı örtüsünü çıkardı.