otuz altıncı bölüm

8.5K 557 115
                                    


Duyduğum tabak çatal sesiyle araladım gözlerimi. Yanım boştu. Jungkook kalkmıştı demek ki. Battaniyeyi üstümden atıp mutfağa ilerledim. Kot pantolonu ve kollarını kıvırdığı beyaz gömleğiyle kahvaltı hazırlayan Jungkook gözüme çok güzel gelmişti

''Günaydın'' deyip yanına gittim ve kestiği peynire baktım

''Günaydın'' dedikten sonra peynirleri bir tabağa koydu ve mutfaktaki küçük masaya yerleştirdi

''Yardım edeyim mi?'' yüzüme neden bakmıyorsun Jungkook?

''Şunları doğrar mısın?'' dedi domatesleri göstererek. Kafamı salladım belli belirsiz. Dediğini yaptığımda ellerini yıkıyordu

''Konuşmayacak mıyız?'' çekingence sorduğum soruya karşı sulu ellerini silkeledi

''Konuşuyoruz ya Tae'' dedikten sonra, masaya oturmuş ve kahvaltı etmeye başlamıştı. Benim için kahve bile koymamıştı

''Ben, odadayım o zaman'' dedim mutfaktan çıkarken. Ne dur demişti  ne de arkamdan gelmişti. Odaya girip kendimi yatağın üzerine attım. Jungkook niye böyle yapıyordu ki şimdi? Odanın kapısı açıldığında kafamı oraya çevirdim hızlıca. Kol düğmelerini iliklemeye çalışan Jungkook oflayıp puflamayı da ihmal etmiyordu

''Kendime kızgınım'' aynanın karşısına geçse de kendiyle değil benimle konuşuyordu

''Seni tek bir gece bekledim. Sense, beni aylardır bekliyordun'' bakışlarını bana çevirdiğinde bir şey demeden bacaklarımı kendime çekip kollarımı sarmıştım bacaklarıma

''Bencil piçin tekiyim'' ettiği küfürle kaşlarımı çatıp yanımda duran yastığı üstüne attım ancak Bay mükemmel refleks Jungkook havada yakaladı yastığı

''Kendine küfür etmesene, aptal mısın?'' sözlerim onu gülümsetmişti. Tam da istediğim gibi

''Senin aptalın olabilir miyim?'' flörtöz çıkardığı ses tonuyla yataktan kalkıp yanına gitmiştim. Ardından aynayla kendi arasında bıraktığı boşluğa girmiş ve kol düğmelerini kapatmasında yardımcı olmuştum

''Düşünmem gerek'' konuştuğumda gülümsemesi kocaman bir sırıtışa dönüştü

''Adaylar listesine adını yazacağım'' kollarını belime sarıp beni kendine çekişi saniyeler içinde gerçekleşmişti

''Tek bir kazanan olacak Jeon Taehyung, ikimiz de kim olduğunu çok iyi biliyoruz'' dudaklarımız birleşeceği sırada gürültülü bir alarm sesi duyulmuştu

''Ne bu?'' dedim kollarından çıkarken

''Ne bileyim ya?'' dedi sinirle. Odada çıktığımızda binanın güvenlik sisteminden bir ses duyuldu

''9. kat, 27. dairede yangın çıkmıştır. Lütfen evlerinizden sakin bir şekilde çıkın'' Şaşkınca birbirimize baktıktan sonra, telefonlarımızı ve anahtarlarla cüzdanlarımızı alıp evden çıktık. Üstümde hala pijamam vardı. Binanın koridorlarını az da olsa dumanlar kaplamıştı. Merdivenlerden inerken Jungkook ile ellerimizi birleştirmiştim. Ellerimiz birleştiğinde dünyanın en güvenli yerinde gibi hissediyordum.

Binadan çıktığımızda apartmanımızın neredeyse hepsinin burada olduğunu gördük.

''Sen işe git hadi'' dedim Jungkook'a dönerek

''Sen ne yapacaksın burada? Yangın sönene kadar?'' etrafta gezdirdim gözlerimi

''Bilmem, beklerim işte'' kolunu omzuma atıp beni kendine çekti

''Annenlere falan git, kafan dağılır'' gözlerimi devirdim

''Annemlere gidersem kafam dağılmaz Jungkook, baş etmem gereken daha çok problemim ortaya çıkar'' güldü ve yangına bakmaya devam etti. Küçük çaplı bir şey olduğunu öğrenmiştik ve itfaiye yoldaydı

''O zaman benim annemlere git'' önerdiği fikirle gülümsedim. Orayı seviyordum. Jungkook'un odasında takılabilirdim tüm gün ya da Bayan Jeon ile televizyon izleyebilirdik

''Evet, en iyi seçenek Jeon malikanesi''


Belki de Jeon malikanesi en iyi seçenek değildi. Bayan Jeon bu büyük ev için hiçbir zaman hizmetçi tutmamıştı ve şimdi yorgunluktan ölebilirdim. Eve girdiğim gibi beni sarıp sarmalamış ve Jungkook'un burada kalan kıyafetlerinden verirken olanları anlattırmıştı. Jungkook'un siyah penye şortlarından birini ve düz beyaz bir tişörtünü giymiştim çünkü buraya gelirken pijamalıydım. Şimdiyse eskiden Jungkook ile beraber, biz evlendikten sonra da Bay Jeon ile yaptığı temizliğe beni dahil etmişti

''Bayan Jeon, dinlenemez miyiz?''  elimdeki bezi bırakıp mutfağın betonuna oturdum

''Nazlanma çocuk, madem geldin yardım et. Bugün temizlik günü bilmiyor musun?'' ofladım ve oturduğum yerden kalktım. Ben bunu hatırlamamış olsam bile eminim Jungkook pisliği hatırlıyordu. Belki de beni buraya bilerek göndermişti. Vay hain

''Jungkook'u arayacağım, sonra geri döneceğim'' deyip vereceği cevabı beklemeden mutfağın bahçeye açılan cam kapısından çıktım ve Jungkook'u aradım. Üç çalıştan sonra açtı

''Tae, efendim'' dedi nefes nefese, niye nefes nefeseydi bu?

''Niye nefes nefesesin sen?'' istemsizce sert çıkan sesimin ardından kıkırtısını duydum

''Ameliyattan yeni çıktım. Stajyerler telefonumun çaldığını söyleyince de koşa koşa odama geldim'' yüzümde oluşan gülümsemeyi anında silip kaşlarımı çattım. 

''Boşver şimdi bunu. Bugün temizlik günüymüş, öldüm yorgunluktan'' sessizlik

''Sana diyorum'' sessizlik

''Jeon Jungkook ne çeviriyorsun orada?'' sessizlik

''Akşam eve gelme gerizekalı öldüreceğim seni'' bir kadın gülüşü. Kapattığım telefon ve hızlıca içeriye girişim. 

Saniyeler içinde gerçekleşen olaylar sonrası Bayan Jeon'un şaşkın bakışlarıyla karşılaştım

''O tavşan tipli oğlunuzu geberteceğim'' kaşlarını çatmış bana bakarken, eşyalarımı toplamaya çalışıyordum

''Sakin ol canımın içi, ne oldu?'' dedi beni sakinleştirmeye çalışarak. Sakinleşmek istemiyordum

''Salak Jungkook, telefonu açtı ama cevap vermedi, sonra da kadının birinin güldüğünü duydum'' kollarımı birbirine bağladığımda en tatlı gülümsemelerinden birini sundu Bayan Jeon

''Taehyung'cum, sadece doktor bir arkadaşı olabilir ya da belki de bir hasta yakını. Ne bileyim öyle bir şeydir. Sinirlerini bu kadar belli etme'' derin bir nefes aldım. 30 yıldır evli olan bu kadının elbette bildiği bir şeyler olmalıydı

''Bu bana cevap vermemesini gerektirmiyor ama Bayan Jeon'' kafasını sallayıp elime aldığım eşyaları yerine geri koyup beni salona doğru itekledi ve gri kanepeye oturmamı sağladı

''Önce sakin olalım canım, sonra da Jungkook'a haddini bildirelim''

after you | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin