Herkes aynı anda yaşar ama herkesin karanlığı farklıdır.
Multimedia Dicle
Ayrıca tanıtım videosu da var
Bölüm Şarkısı : Linkin Park - Numb
Lüsid rüyası(*), kişinin rüya gördüğü sırada, rüya gördüğünün farkında olmasıdır.
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
10. Bölüm - Rüya
Ellerimle yanaklarımı sildim. Islanmışlardı. Ağlıyor muydum? Ne zamandan beri?
'Yeter artık ağlama. Ağlama küçük.'
Sesin geldiği tarafa dönünce şaşırmıştım. Yanımda oturan Ecevit abimdi. 'Ecevit abi!' diye fısıldadım. Ama o hiç duymamış gibi bana hâlâ ifadesizce bakıyordu.
Başımı okşadı. Sonra... Gülümsedi. O sevdiğim gülümseme bütün yüzüne kapladı. 'Kaç yaşındasın ufaklık?'
Hıçkırıklar arasında ağzımdan '9' sayısı çıkıverdi. O zaman anladım. Bir şekilde lüsid rüyasındaydım(*). Geçmişimdeydim. Kaçışımın olmadığı yerde.
'Çok ufakmışsın be ufaklık.' Yüzünde acı okunuyordu. Nasıl okunmasın ki. Ben hiçbir şey bilmezken o her şeyi yaşamıştı. Tecrübeliydi. Neler olacağını biliyordu.
Ellerime baktığımda oldukça küçüktüler. Ufaktım. Tıpkı 9 yaşındaki bir çocuk gibi. Hızla saçlarımı elime alıp gözümün önünde tuttum. Boyalı sarı saçlarım upuzundu, kahverengindeydi.
Eskisi gibisin diye mırıldandım. Eskisi gibi.O zamanlar gerçekten çok ufaktım. Herkes gösterdiğimden daha minik ama bir o kadar da zeki olduğumu söylerdi. O zaman bile zekiydim. Yetenekliydim. Sonra gülümsemem dondu. Yüzümden yavaş yavaş silindi. Çünkü bir şey unutuyordum. Hep şu zeki zırvalığı beni bu işe bulaştırmıştı.
Hatıralar zihnimde tek tek sahnelendi. Şu an olduğundan daha öncesine gittim. Sanki kitabın sayfaları geriye doğru çevriliyordu. Film başa sarıyordu. Kendimi sınıfta buldum. Resim dersindeydik. Birçoğu ailelerinin resmini, diğer bir kısmı ise beceriksizce çiçek resmi çiziyordu. Ben ise... Hiçbir şey yapmıyordum. Resim defterim bomboştu. Öğretmenim neden yapmadığımı sorduğunda, 'Hayalimde çok daha iyiler ve orada güvendeler. Buraya çizip tehlikeye atmak istemiyorum.' demiştim. Hatırlıyor, daha doğrusu hepsini bir bir görüyordum.
Sonra her taraf karardı. Yeniden aydınlandığında bahçedeydik. Etrafıma bakındım. Beden dersi... En sevdiğimiz dersti. Erkekler futbol oynarken biz gülerek ip çeviriyorduk. Aniden bir adam gelmişti. Öğretmenle konuştuktan sonra bizimle bir oyun oynamak istediğini söyledi. Kabul ettik. Hangi çocuk etmezdi ki? Kocaman bahçemize o kadar harika oyuncaklar yerleştirmişlerdi ki bütün çocuklar ağızlarını açarak bakıyor parmaklarıyla oyuncakları gösteriyorlardı. Bütün sınıf tek tek büyük, küçük, sert, yumuşak oyuncaklardan geçti. Sıra bana geldiğinde ilk oyuncağa doğru hızla koştum. İlk tema beceriklilikti. Sonra hız. Sonra pratik. Reflex ve zekilik testi. O zaman tabi bunu bilmiyorduk. Yoksa neden girelim ki?
Boyum hizam da olan kırmızı çubuğun altından geçerken etrafım tekrar karardı. Ama bu sefer ortalık aydınlanmadı. Sarsılmaktan, boğuk korna seslerinden arabada olduğumu hemen anlamıştım. Yüzümde bir baskı hissettiğim de hızla ellerimi kaldırmaya çalıştım. Ama ellerimi en ufak bir hareket dahi ettiremiyordum. 'Bırakın beni! Bıraksanıza! Sizi anneme söyleyeceğim.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmiş Geçmişte Kalır mı?
JugendliteraturDokuz yaşında kaçırılarak bir akademiye kapatılmış, daha sonra kendi başarım ile oradan kaçmıştım. Her şeyin bitmediğinin farkındayken bile normal bir yaşam sürmek için çalıştım ama tekrar en başa döndüm. Üstelik iki ayrı taraf beni isterken, özenle...