Multimedia: Kaan
* * *
28. Bölüm - Görevler
Bundan sonraki günleri Yağız ağabeyin mesajını beklemekle geçti. Ama ne o bizimle iletişime geçmişti ne de biz ona yeniden yazmıştık. Ulaş'a göre üstüne gitmek onu daha fazla tedirginleştirecekti ki buna bende katılıyordum.
Gerçi bize geri döneceğine tahmin etmemiştim, bundan emindim! Onun yüzündeki ifadeyi görmüştüm çünkü. Kardeşlerinden bihaberdi ve yeni bilgiler için birçok şeyi feda edebileceğini düşündürmüştü. Ama şimdi gün boyu burada, akademide getir-götür işlerini yapmakla meşgul oluyorken bu konuyu daha az düşünür olmuştum. Ulaş ile geçirdiğimiz zaman dilimleri gittikçe daralıyor, sıkıntılı bir hal oluyordu. Sık sık yapmamız için bize verdikleri planlar öyle saçmaydı ki hemen hemen her gün Kaan'ın o güzel suratını görüyordum.
Bugün beşinci kez uğradığım odaya göz gezdirmeksizin masaya kâğıdı sertçe bıraktım. "Bu nasıl bir görev?" dedim tıslarcasına. "Ben ajanım, hizmetçi değil!"
Hayli keyifli görülen Kaan mavi gözlerini kısarak kâğıda baktı. "Bu sefer şikâyetin ne?"
Öfkeyle ona baktım. Bir de soruyor muydu? "Önce Ahmet Yılmaz'ın kedisine mamasını verecekmişim, sonra hasta kanadında yatan Senem adında birini ziyaret edecekmişim. Onunla ne yapacaksam artık!" Sinirle duraksadım ve hırlayarak devam ettim. "Ha, birde. Senin odanın tozunu alacakmışım! Tabii bunlar şimdilik olanlar."
Kaan yarım ağız gülerek büyük, siyah, deri sandalyesine yayıldı. "Çok eğlenceli değil mi ama!"
"Bunları yapmak istemiyorum!"
"Hadi ama" dedi sahte üzüntüyle. "Ahmet bir haftadır görevde ve kedisi açlıktan ölmek üzere olmalı. Senem ile de arkadaş olabilirsin bence, gördüğüm kadarıyla o koruman dışında pek çevren de yok." dedi hafif kaşlarını çatarak. "Eh, odam da tozdan görülmeyecek neredeyse."
Yalan söylüyordu, odası aksine pırıl pırıldı. Cam vitrinler, biblolar neredeyse temizlikten parlayacaktı.
Yüzümü buruşturarak ona baktım. "Ben Dicle Aksayım!" dedim sert ses tonumla. "Ben Ajan Kamelyayım. Şu iki tarafın meşhur casusuyum. Eğer gerçek işiniz yoksa söyleyin, ona göre davranayım." Birkaç gün önce öğrendiğim garip ve eğer doğru ise daha önemli şeyi söylememiştim. Seçilmiş DNA'ya sahip olduğumu söylememiştim. Kaan bunun ne demek olduğunu bilmiyorsa bile, bilmesini sağlamak kesinlikle istediğim son şeylerden biriydi.
Kaan gözlerini kısarak sandalyesinde doğruldu ve masanın üzerinden ellerini birleştirdi. Sinirlenmiş gibiydi. "Sen az önce beni tehdit mi ettin?"
"Etmişsem ne olur sanki. Eğer buradaki işim bunlar olacaksa, benden bu kadar." dedim dobra dobra.
Bir süre suratımı incelikten sonra sırıtmaya başladı. "Fazla kaşınıyorsun, Ajan Kamelya. Yakında başına bir şey gelirse şaşmam." Gözlerimi kısarak karşılık verdim. Şimdide o mu beni tehdit etmişti. Beni yeniden cezalandırabileceğini mi ima etmeye çalışmıştı?
Düşüncelerimden geçen şeyi aniden deyiverdim. "Dolunay nerede?" Ulaş şu anlık benim ulaşamadığım yerlere bakmış, ama onun izine rastlamamıştı. Sonuç ortadaydı, kız kayıptı.
"O da görevde." dedi Kaan, umursamazca.
"Herkes görevde ve ben burada kedi mi seveceğim! Gerçekten harika!" Derin nefes alarak ellerimi saçlarıma daldırdım ve omuzlarımda geriye attım. Kaan'ın cevap vermesini beklemeden ikinci can alıcı soruyu sordum. "Dolunay'ın dedikleri doğru, değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmiş Geçmişte Kalır mı?
Roman pour AdolescentsDokuz yaşında kaçırılarak bir akademiye kapatılmış, daha sonra kendi başarım ile oradan kaçmıştım. Her şeyin bitmediğinin farkındayken bile normal bir yaşam sürmek için çalıştım ama tekrar en başa döndüm. Üstelik iki ayrı taraf beni isterken, özenle...