Multimedia: Ulaş
- - -
27. Bölüm - Geçmişten Genetiğe
Çevresinde onca kişi varken insan kendini nasıl yalnız hissedebilir? Nasıl kimsenin onu anlamadığını düşünebilir? Sorun bende mi diye düşünüyorum bazen. Yanımda beni düşünen insanlar varken sanki bir şeyler yarım. Bazı şeyleri eksik buluyorum, görüyorum.
Aile eksiği mi diyorum bazen kendi kendime. Bunların bütün sebebi onlar olabilir mi? Onlarsız geçirdiğim yıllarım?
Anlayamıyorum, bulamıyorum. Hani bazen dilinizin ucuna gelir ve onu yakalamak için bin bir güçle çabalarsınız ya, o his son günlerde sıkça olmaya başlamıştı ve sis odası bunu daha fazlasına neden olmuştu. Tabii doğal olarak onun ne olduğunu hala söküp alamıyordum.
Son olaydan sonra bana ne olduğunu hatırlamıyordum. Göz kapaklarımı açılmıyordu ama bulunduğum yerin karanlık olduğu belliydi. En kötüsü de felç geçirmişim gibi kollarımı ve bacaklarımı tuhaf ki kıpırdatamıyordum. Nerede, nasıl bir halde olduğumu algılayamasam da zaten tamamen ayılmaya mecalim kalmamıştı. Hazır yeniden hiçbir şeyi umursamazken, kendimi karanlığa bıraktım.
Zorlanarak uyandığımda kendimi odamda yatağımda yatıyor vaziyette bulduğumda şaşırdım. Daha istediklerini elde edememiş, ona yaklaşamamışlardı bile. Anlamışlar mıydı tek kelime etmeyeceğimi yoksa işin içinde başka bir şey mi vardı?
Odamın en sevdiğim yerine, balkona çevirdim kafamı. Güneş görmeyeli o kadar uzun zaman olmuştu ki halsiz ve cansız bedenimle bile oraya çıkıp güneşlenmek istiyordum.
Odada pek farklılık yoktu, komedinin üzerindeki ilaçlar, hemen yanında savaştan çıkmış gibi görünen bir adet ben ve tepemde koluma bağlı olan serum haricinde elbette. Dudağımın zonklamasına rağmen kendi kendime güldüm. Gerçekten enkaz gibi duruyordum. Suratımın halini görmememe rağmen morluk ve yara içinde olduğunu tahmin etmek zor değildi. Dolunay'ın yumruklarından sonra bu aşikârdı. Onu baya kızdırdığım ve hıncını benden iyice aldığı belliydi. Aslında bunlar umurumda da değildi. Ben hedefime ve amacıma ulaşmıştım. Onu bu güçsüz halimle yere sermiştim. Orada masanın üzerindeki o şırıngalar olmasaydı inanıyorum başka olasılıkları düşünerek aynı sonuca ulaşırdım. Kendime gerçekten çok fazla güveniyordum ve bunun neyden kaynaklandığını henüz bilmiyordum. Ne olursa olsun, oradan çıktım bence benim için bu kadar yeterliydi.
Bunun haricinde Dolunay'ın kardeşim hakkında söylediklerine kesinlikle inanmıyordum. Yine de, her ne kadar yalan söylediğini düşünsem de bunun arkasında neler olduğunu araştıracaktım. Kardeşimin bu akademide olduğunu söylemesi için bir şeyler duymuş olmalıydı.
Kapım açıldığında penceremin ardındaki gökyüzünden bakışlarımı çektim. Gelen Ulaştı. Onun ciddi yüz ifadesi karşılık gülümsedim. "Yine kurtulamadın benden. Çok şanssızsın." Beni aldırmayarak bir sandalyeye oturdu ve komedinin üzerindeki ilaçlara uzandı. Tam o sırada kulağın arkasında kalan kızarıklara ve morluklara bakakaldım. Aptalın tekiydim! Onu tamamen unutmuştum. Aklıma bile gelmemişti. Ne sis odasında, ne de uyandığımda. Gülümsemem sönerken ona bakmaya devam ettim. Görünürde başka yaraları yoktu ama bu sıcakta uzun kollu tişört giydiği için kolayca karar veremiyordum.
"İyi misin?" diye sordu cılız sesiyle.
"Böyle göründüğüme bakma, oldukça iyi hissediyorum."
Kafasını salladı ve ilaç kutusundan bir hap çıkararak suyla uzattı. "Bunları içmen gerekiyor."
"İyide..." dedim nazlanarak "Kalkamıyorum ki."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmiş Geçmişte Kalır mı?
Genç KurguDokuz yaşında kaçırılarak bir akademiye kapatılmış, daha sonra kendi başarım ile oradan kaçmıştım. Her şeyin bitmediğinin farkındayken bile normal bir yaşam sürmek için çalıştım ama tekrar en başa döndüm. Üstelik iki ayrı taraf beni isterken, özenle...