GGKM? 又 Bölüm 7

4K 361 66
                                    

-Sonuçta hayal kırıklığına uğrayacaksan neden umut edesin ki?-

Bölüm Şarkısı : NF - Paralyzed

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

7. Bölüm - Sır ve Yalan

Yatağımdan doğrulup küçük kahverengi komidinin üstünden kitabımı aldım. Kaldığım sayfayı, sağ üst köşede kıvrılan yeri açtım. Hafta sonları yapacak pek fazla aktivitem yoktu. Spor, egzersiz, kitap okuma ve benzeri şeyleri yapmak gibiydi her seferinde hafta sonlarım. Dün hariç. Dün ilk defa lise arkadaşlarımla partiye gitmiş ve eğlenmiştim. Ama sanki hayat bu boş anımı yakalamış gibi günüm bir o kadar da hareketli olmuştu. Geçen hafta okulda tartıştığım ya da daha doğrusu bağırdığım çocuğu görmüştüm. Kaan. Kendisini bana tanıştırıp onlardan olacağımı söylemişti, ki çok beklerdi. 

Dün olanlardan sonra ön bahçede oturmuş polis ve ambulans sirenlerini dinlemiştim. Bağırışlar, ağlamalar hepsi birbirlerine karışmıştı. Gerçi bu bizim işimizdi ya. Vurmak, yıkmak, dövmek ve kandırmak... Biz casuslar uzaktan bakıldığında  hemen hemen böyle biriydik işte. Yin ve yang gibi. Aslında her iyiliğimizin arasında kötülük, her kötülüğümüzün arasında da iyilik vardı. Bunun gibi bir şeydi işte...

Zaten kimseye görünmeden çıkmıştım o bahçeden. Yediğim tekmelerden dolayı elbisem kirlenmiş ve yırtılmıştı. Elimde ki kan lekeleri kurumuştu ve çok kötü gözüküyordu. Saçım dağılmış her yerden bir tutam çıkmıştı. Tam bir fiyaskoydum.

Kapı zili çaldığında okuduğum Sherlock Holmes kitabı nazikçe kapattım ve geri komidinin üstüne koydum. Kimseyi beklemediğim için huzursuzca ayağa kalktım. Yastığımın altında olan tabancamı alıp arkamda tutarak kapıya doğru ilerledim. Tam boy hizam da olan kapı gözetleme deliğinden baktığım da Ulaş'ı gördüğüm için rahatlasam da aynı zaman da şaşırmıştım. Onun burada ne işi vardı ki? Delikten bakmaya devam ederken silahı hemen belime sıkıştırdım. Zile tekrar bastığında kapıyı açarak ona yarım yamalak gülümsedim. "Hayırdır? Hangi rüzgar attı seni buraya."

Tedirgince bir şey demeden bakınca kapıdan çekilerek içeri geçmesi için davet ettim. Oturma odasına geçti ve eski gri renkli üçlü koltuğa oturdu. Ben de yanına oturarak ona döndüm. Bir şey demeyeceğini anladığım da "İçecek bir şey ister misin?" diye sordum. Nazik olmaya çalışıyordum. Terslememeye.

"Dicle? Sen tam olarak kimsin?"

"Nasıl kimim?" Aniden sorduğu soru karşısında afallasam da belli etmedim. Biliyor muydu? Anlamış mıydı?

"Kimsin sen? Dövüşmeyi nereden biliyorsun?"

"Ulaş daha açık olur musun? Anlamıyorum."

Derin bir nefes aldı. Bana bakamıyordu. Gözü sürekli bir yere takılıyordu. Ne kadar konuşmak istese de bu fikir de tedirgin gibiydi. Korkuyor muydu? Daha doğrusu, benden mi korkuyordu?

"Ulaş?" dedim sakin tutmaya çalıştığım ses tonumla.

Ulaş bana bakıp tekrar nefes aldı. "Endişelenmiştim. Sen masadan kalktıktan sonra seni merak ettim. Partiye çağırdıklarımı biliyorum. Biri gelip seni rahatsız edebilirdi." Anlattıklarını büyük bir dikkatle dinliyordum. Biraz daha rahatlamış gibiydi. Devam etmesi için kafamı yavaşça aşağıya yukarı salladığımda bu onu cesaretlendirdi. "Ben de masadan kalkıp seni aramaya başladım. Arka bahçeye girdiğimde bir adam..." Sözleri duraksadığında hiçbir şey demeden ona bakmaya başladım. Her şeyi görmüş, tanık olmuştu. Devam edip etmeme kararsızlığında bana baktı. Etmeliydi. Ne zamana kadar bizimleydi öğrenmeliydim. "Birini çok fena dövüyordun Dicle. Yüzünün kan içinde olduğunu görebilmiştim. Sonra biri daha arka bahçe kapısından çıktı. Sen adamı dövene kadar seni izledi. Hem de gülerek!" İşte bunları bilmiyordum. Bahsettiği kişinin Kaan olduğu barizdi. Garip olan ise adamını dövdüğüm halde hiçbir şey yapmadan beni mi izlemişti? Fazla garip.

Geçmiş Geçmişte Kalır mı?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin