33. Bölüm - Final
Dicle Aksa ajan olmasaydı nasıl biri olurdu?
Nasıl olurdu sahi? Yıllar önce gittiği okulunda kaçırılmasa ve hayatına oradan devam etse, akademinin ve bir ümit ajanların varlığını dahi bilmese. Tugay gibi kötü arzulara sahip, Zara gibi hırsına yenik düşen insanlar olmasaydı yine Aksa ikizleri kaçırılıp ailelerinden koparılır mıydı? Sanırım... Seçilmiş DNA'ya sahip oldukları için hayatlarının can güvenliği zaten olamazdı. Onlar safkanlardı, insanların arzuları için silahtılar.
Peki ya, genleri safkanlardan oluşmasaydı? Anne ve babaları genlerindeki laneti çocuklarına aktarmak istemese ve soylarını devam ettirmeseydi?
Hayır, hayır. O zaman Dicle Aksa, Dicle Aksa olmazdı. Kaan Aksa da Kaan Aksa.
Bazı şeylerin nedeni vardır ve çoğu zaman da hatalarımızla yaşamak zorunda kalırız. Fakat ne kadar önemli olduğumuz ve ne kadar önemli olacağımız hakkında hiçbir fikrimiz yoktur.
Çünkü hayat dediğimiz şey, böyle bir yerdir.
Birkaç dakika durdum ve açamadığım göz kapaklarıma rağmen etrafı usulca dinlemeye çalıştım.
Sessizlik.
Bacaklarımı ve kollarımı hareket ettirebilsem belki daha iyi hissedebilirdim ama büyük bir sorun vardı ki, onları hissedemiyordum. Korku ve endişe tüm vücuduma kapladığında zorlukla gözlerimi açtım ve bulanık görünüşümle etrafı göz gezdirdim. Gösterişli büyük bir odadaydım. Başucumda koca bir askı ve askının ucunda da poşet vardı. Gözlerimi kırpıştırarak yatağıma çevirdim. Bakışlarım gittikçe netleşirken nerede olduğumu kavrayabilmiştim.
Demek ki Dicle Aksa henüz ölmemişti.
Parmaklarımı hasta kıyafetimin üzerinden karnımdaki sargıda gezdirdim. Bu hareketim yaramı sızlatmıştı. Yanı başımda duran kumandayı alarak hastane yatağının baş kısmını hafifçe kaldırmaya başladım. Dikişlerimin patlamaması için büyük uğraşlar verdikten sonra hafifçe doğruldum ve üzerimdeki çarşafı çekerek bacaklarıma baktım. Sargılı bacaklarımı hareket ettiremem oldukça endişelendirmişti.
Kapı açıldığında çatık kaşlarımla ona döndüm. Hemşire ne yaptığımı kavrayamadığı için kısa bir süre duraksasa da gülümseyerek yanıma geldi. "Demek uyandınız küçük hanım."
Ona cevap vermeyerek tekrar bacaklarıma baktım. "Neden hissedemiyorum? Bir sorun mu var?"
Getirdiği iğneyi serumuma enjekte ederek damla hızını ayarladı. "Hayır." diye mırıldandı ayakucumdaki dosyaya bir şeyler yazarken. "Her şey olabildiğince yolunda merak etmeyin." Tükenmez kalemin kapağını kapatarak bana döndü ve tekrar derince gülümsedi. Bu tavrı daha da ürpertirken çatık kaşlarımla ona bakmayı sürdürdüm. "Şu an narkozun etkisindesiniz, bu yüzden bacaklarınızı hissedememeniz gayet normal bir şey. Asıl tuhaf olan şey ise bu kadar yatıştırıcıya rağmen nasıl uyanmış ve bunca şeyi düşünebiliyor olmanız."
Söylediği her kelimeyle rahatlayarak derin nefes aldım ve rahatça uzandım. "Bilmem, belki alışık olduğumdandır." Fısıldamamı duymamış gibi çarşafımı düzelttikten sonra kapıya doğru yöneldi. Kapıdan çıkacakken son kez baktı, "Arkadaşlarınız uyanmanızı bekliyordu, onları haberdar ederim." dedi ve gitti.
Yoğun bakımdan henüz çıkmış bir hastayı ziyaret etmek doğru görülmediği için hiçbir zaman izin verilmezdi. Tabii eğer bu şatafatlı hastane gelen ziyaretçilere ait değil ise, kuralları kendileri belirlemiyorsa.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmiş Geçmişte Kalır mı?
Genç KurguDokuz yaşında kaçırılarak bir akademiye kapatılmış, daha sonra kendi başarım ile oradan kaçmıştım. Her şeyin bitmediğinin farkındayken bile normal bir yaşam sürmek için çalıştım ama tekrar en başa döndüm. Üstelik iki ayrı taraf beni isterken, özenle...