32. Bölüm - Bedel
Kahkaha attım? "Sende gördün, değil mi? O mükemmel kıza ne oldu! Gördün değil mi?" Başımın arkasındaki namlu baskısını sertleştirdi.
"Benimle gel." İtiraz istemeyen bir ses tonu kullanmıştı.
Ellerimi teslim olmuş gibi kaldırdım ve yavaşça arkamı döndüm. Semih oldukça ciddi bir surat ifadesiyle bana bakıyordu. Gözlerimi devirdim. "Bu durumdayken nasıl herkes silah bulabiliyor?"
"Konsey üyeleri gitti Dicle. Herkes dağıldı. Senin ve o mükemmel ama ölü kız yüzünden." Birkaç adım uzaklaştı ve koridorun ucunu gösterdi. "Şimdi düş önüme yoksa yanımızdaki yaramaz kız Dolunay ile aynı kaderi paylaşmak zorunda kalır."
Senem nefesini tutarak bize bakmaya devam etti. Açıkçası Semih'in tehdit etmesi sinirimi bozmuştu. Somurttum. Az önceki neşem bir anda kaybolmuştu. "Pekâlâ. Gidelim bakalım."
Sahte bir coşkuyla Semih'in önünden ilerlemeye başladım. Nereye götüreceğini tahmin etmek zor değildi. Tugay'ın odasına gidiyorduk. Etrafıma usulca göz gezdirdiğimde akademi terkedilmiş ıssız bir yer gibi durduğunu fark ettim. Kimseyi görememiştim. Bomboştu. "Akademi sence de alelacele boşaltılmış gibi değil mi?" Semih sessiz kalmış, sorumu cevaplamamıştı.
Tugay'ın odasına geldiğimizde "Herkes nerede?" diye sordum son kez. Ama yine sorumu cevaplamadı. Geri çekildi ve açmam için kapıyı işaret etti. Silahını hala bana doğrultuyordu.
"Hadi! İçeri gir." Dediğini yaptım. Başka da seçeneğim yoktu zaten. Artık olaylardan kaçmayacaktım, aksine üstlerine üstlerine koşacaktım.
Oldukça aşina olduğum odayı göz gezdirmeden direk Tugay Bey'in karşısına geçtim. Öfkesini önündeki klasörden çıkarırmış gibi kapağını kapattı ve alnını ovmaya başladı. Bunalmış ve sinirli görünüyordu. Bizi umursayana kadar Semihle beraber sessizce bekledik.
Dakikalar sonra başını kaldırıp bana dikti gözlerini. "Dolunay ölmüş?" Umursamazca demişti bunu. İlgisizce.
"Ulaş'ı öldürdü." dedim kalbimdeki sızıyı açığa çıkararak. "Oysa daha kötüsünü hak ediyordu."
Hızlıca ayağa kalkarak önümde belirdi. Aniden suratıma yumruk attığında sersemleyerek geriye sendeledim. Semih beni anında tutarak yeniden eski yerime götürdü ve sabitledi. Sinirle ona doğru atıldığımda yine aynısı oldu. O yumrukladı, Semih tuttu ve eski yerimde sabitledi. Ağzıma metal bir tat geldiğinde patlayan dudağımı elimin tersiyle sildim ve öfkeyle ona baktım.
"Duyduğuma göre ağabeyini bulmuşsun, kardeşini de öğrenmişsin. Ekibin benim akademimin içinde elini koluna sallayarak geziyor ve ajanlarıma emirler yağdırıyor. Buradan arkadaş edinerek arkadaşlarını öldürmeye başladın. O da yetmezmiş gibi senin yüzünden sadece bir soruşturma ile konsey akademimi elimden aldı."
Tugay boğazımı tuttu, sıktı ve havaya kaldırmaya çalıştı. "Elimden her şeyi aldın seni yaramaz kız. Tüm hayallerimi çaldın. DNA'n önemli değil, genlerinin getirdiği ayrıcalığı da artık sana göstermeye niyetli değilim. Beni yakarken sen de cehennemini çağırdın." Çok alakasız bir şekilde sırıtmaya başladı. "Ne var ki seni de Kaan gibi yanıma almayı düşünüyordum. İkinizin aranızı yapıp bana daha zeki, DNA'nıza sahip minik ajanlar verebilirdiniz." Aniden somurttu ve ellerini yapabilecekmiş gibi daha da sıkılaştırdı. "Ama sen her şeyi mahvettin. Çok yaramaz, meraklı ve şanslıydın."
Mide bulantım boğulmamın önüne geçmişti. Dediği iğrenç şey üzerine öfkem bir volkan gibi patladı ve boğazımdaki ellerinden kurtularak Tugay'ın üstüne doğru ilerledim. Semih ile aramdaki mesafe arttığında dönerek Semih'in kasıklarına tekmemi geçirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmiş Geçmişte Kalır mı?
Dla nastolatkówDokuz yaşında kaçırılarak bir akademiye kapatılmış, daha sonra kendi başarım ile oradan kaçmıştım. Her şeyin bitmediğinin farkındayken bile normal bir yaşam sürmek için çalıştım ama tekrar en başa döndüm. Üstelik iki ayrı taraf beni isterken, özenle...