-Umutsuz hissediyorsun. Sanki hiçbir şey seni kurtaramazmış gibi.-
Multimedia Melis
Bölüm Şarkısı : Baby Blue - Bump- - - - - - - - - - - - - - - -
2. Bölüm - Yabancı Çocuk
Öğrenci zili çaldığında herkesin karnı doymuş, bana beraber yaşadıkları anılardan bahsediyorlardı. Nöbetçi öğretmene 1 Nisan şakası yapacağız derken az kalsın disiplinlik oluyorlarmış. Sandalyeye tutkal sürmek nasıl bir şakaysa artık.
Yemeklerimizi yedikten sonra sonunda toparlanmış sınıfa çıkıyorduk. Dersimiz beden olduğu için acele etmemiştik. Erkekler spor salonunda olduklarını söyleyerek merdivenlere yöneldiler. İster bahçe de, ister sınıfta, ister de spor salonunda takılabiliyorduk. Hocamız kadın olduğu için bizi sıkmayıp istediğimizi yapma hakkını vermişti.
Melis, Ecrin, Defne ise hala gülerek bana bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Hayal, zeki kızdı... Sınıfa çıkarak paçayı kurtarmıştı.
Bana hala bir şeyler anlatırlarken ben de onlara öylece bakıyordum. Melis, düz açık kahverengi saçlara ve kahverengi gözlere sahip cıvıl cıvıl bir kızdı. Bence oldukça şirin bir tipi vardı. Ecrin, sarı saçlara ve toprak rengine benzeyen kahverengi gözlere sahipti. Ama sarı saçları Hayal'in ki gibi soluk değil canlı bir renkti. Defne ise popüler olduğu gibi bayağı güzel bir kızdı. Dalgalı kahverengi saçları ve gri benekleri olan yeşil gözlere sahipti. Ona bakan bir daha bakıyordu. O kadar güzel bir kızdı ki sesi ve gitar yeteneği de eklenince vazgeçilmez biri oluveriyordu. Yani benim gözlemlerim öyleydi. Defne ile sevgili olan Arda ise sapsarı saçlara ve mavi gözlere sahipti. O da grubun en popüler üyelerinden biri. Açıkçası bu iki çifti kıskanmadığımı söyleseydim yalan olurdu.
Ben dalmış bir şekilde kızları incelerken omzum bir şeye sertçe çarpıp, arkaya doğru sendelemem üzerine olduğunu şaşırdım. Koskoca koridorda başka çarpacak yeri bulamayan şahsiyeti aramak için etrafıma bakındım. Son olarak arkama sinirle döndüğümde esmer, siyah gözlü genç çocuk eli pantolonun cebinde beni izliyordu.
"Omzumu kırsaydın, hatta direk çıkarsaydın! Koskoca koridorda başka geçecek yer mi yoktu oğlum!"
Öfke ile sorunlarım olduğu için çabucak sinirleniyor hatta şiddete başvurabiliyordum. Ama tüm bunları bilmeyen çocuk hiç rahatını bozmadı. Bu çıkışıma şaşırmamıştı bile. Üstüne gözlerini kısıp beni baştan aşağıya iyice süzdü. Saçlarım daha da ilgisi çekmiş gibi görünüyordu.
Başını hafifçe yana eğip incelemeye devam etti. Çok güzel! Bir sapığımız eksikti. Sinirlerim alt üst olduğunda kaşlarımı çattım. Ona doğru bir adım atıp tekrar bağırdım. "Sana diyorum! Kör olduğunu az önce zaten belli ettin de, üstüne birde sağır mıydın?"
Çocuk bu sefer gözlerini gözlerime sabitleyip yine öylece sustu. Çatık kaşlarım yumuşarken elimi saçlarımın arasına geçirip sabır dilenir gibi kafamı kaldırdım. Tekrar çocuğa baktığımda sırıtıyordu. Şeytan diyor en sertinden yüzüne bir yumruk geçir, rahatla.
Yapar mıyım? Yaparım.
Omzumun üzerinden arkama baktığımda bizim kızları göremedim. Muhtemelen bu halime pek rastlamadıkları için ürkerek kaçmışlardır. Ders başlamak üzere olduğu için koridorda da fazla öğrenci yoktu. Tabi bu lehimeydi, sonuçta her an karşımdaki çocuğu kum torbası yerine koyabilirim.
Kafamı iki yana sallayarak "Seninle uğraşamam." diye mırıldandım. Gerçi dilinin olduğundan bile şüphe duyuyorum."
Dilsiz çocuğumuz yanağının kenarını ısırdığını fark ettim. Ellerini de arkasında birleştirdi. Çaktırmadan onu süzüyordum, hareketlerini ve davranışlarını... Konuşmak istiyor ama susuyordu. Gülerek karşılık verdiğim de çok kısa bir an şaşkınlıkla kaşları havaya kalksa da yine eski haline getirdi kara kaşlı kara gözlü çocuğumuz. Gülümsemem yüzümde daha da yayılarak tekrar söze başladım. "Deli gibi konuşmak istiyorsun değil mi? Ama yapamıyorsun. Peki neden?" İsmini bilmediğim çocuk o zaman bilinçsiz olarak yaptığı hareketlerinin farkına varıp hemen toparlanarak kötü çocuk havalarına büründü. Ben ise hala gülüyordum. "Kara çocuk söylemeyecek misin? Seni bekliyorum. Bak ders başlayacak ve sen gelmiş beni izliyorsun. Sapık diyeceğim de, açıkçası pek sapık gibi de görünmüyorsun. Yani kim gelip bilerek bir kızın omzuna sertçe vurup öylece bakar ki. Ağzını da açmıyorsun."
Çocuk öylece bana bakakaldı. Belli ki söylediklerim onu şaşırtmıştı. Sonra kocaman güldü. Bende iki elimi belime koyarak gülümsedim. Gencin gülümsemesi bir anda dondu. Gülümsemesi yüzünde kaybolurken dişlerini sıkıp arkamdaki bir noktaya daldı. Bende arkama baktığımda kimsenin olmadığını fark ettim. Tekrar ona döndüğümde kaşları çatık bir şekilde yere bakıyordu. Bende gözlerimi kısıp onu incelemeye başladım. Yok, bu çocuk cidden iyi değil. Elini kulağına götürdü. Başı hâlâ yerdeyken kısık sesle homurdanmaya başladı ama ne dediğini çıkaramamıştım. Yumruk olan elimi dudağıma götürüp boğazımla yapmacık bir öksürük sesi çıkardım. Kafasını bana çevirdiğinde yeniden güldü. Acaba tımarhaneden mi kaçtı diye düşünmeden edemedim.
"Kara çocuk ha. Bak bundan hoşlanmadım." İlk on saniye öylece baktım. Evet! Saymıştım. Sonra ne dediğini idrak edip doğruldum. Şaka mı bu? Suskun çocuğumuz sustu sustu en anlamsız yerde en anlamsız şeyi söyleyiverdi. Düşüncelerimden sıyrılmak adına kafamı iki yanımda salladım.
Ona dönüp 'Ciddi misin?' bakışı attım. Baktım bakışla anlamıyor bir de sesli dile getirdim. "Ciddi misin? Yani o kadar söylendim, bağırdım, sorular sordum sen buna mı takıldın."
Çocuk omuz silkerek gülmeye devam etti. Bu halimden memnun kalmıştı anlaşılan. "Saçını da sevdim aslında. Sana farklı bir hava katmış."
Öfkenin bedenimi ele geçirdiğini fark etmemle tekrar kükremeye başladım. "Saçım mı? Saçım ne alaka?" Yumruğum havada tehditkar bir şekilde sallanırken omzumda bir el hissedince elimi indirdim. Kim olduklarını tahmin etmekte güçlük çekmemiştim. Bizim grubun erkekleri. Burak kolumdan tutup beni arkalarına çekerken ne ben gözlerimi kara çocuğun gözlerinden çekmiştim, ne de kara çocuk benim.
Ulaş çocuğa yaklaşıp rahatsız edici sakinlikle, "Hayırdır bir problem mi var dostum?" diye sordu. Evet, kesinlikle bir problemi vardı. Ama ne?
Çocuğumuz yine suskun haline alırken hala bana bakıyordu. Daha doğrusu beni yine süzüyordu. Hiç rahatsız olmadan sert bakışlarımla ben de ona karşılık verdim.
Bu sefer Arda konuştu. "Hop! Biz orada değiliz birader. Buraya bak buraya! Utanmıyor musun lan masum ve zayıf kızlarla uğraşmaya! Kendi denginde birini bul, uğraştırma bizi."
Kara gözlü çocuğumuz sonunda konuşmaya teşvik etti. Bana bakmaya sürdürürken "Masum ve zayıf..." dedi fısıltıyla. Sonra Ardaya dönüp, "Aramızda öyle birini göremedim ama." dedi sırıtarak. Ben ne demek istediğini anlamaya çalışırken tekrar bana döndü ve konuşmasına devam etti. "Umarım yakın zamanda tekrar görüşürüz Dicle." Adımı imayla söyledikten sonra arkasına döndü ve merdivenlerden aşağıya inerken gözden kayboldu.
Çatık kaşlarımla arkasından öylece bakakalmıştım. Adımı söylememiştim ki. Beni tanıyorsa neden başından beri hep susuyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmiş Geçmişte Kalır mı?
Ficção AdolescenteDokuz yaşında kaçırılarak bir akademiye kapatılmış, daha sonra kendi başarım ile oradan kaçmıştım. Her şeyin bitmediğinin farkındayken bile normal bir yaşam sürmek için çalıştım ama tekrar en başa döndüm. Üstelik iki ayrı taraf beni isterken, özenle...