38: Özgürlük Destekçileri

503 74 609
                                    

Sıcak suyun içinde dalıp gitmiştim. Son bir senedir yaşananlar insanın aklının sınırlarını zorluyordu. Bir gün yaşlansam, bir ayağım çukurda olsa bile arkadaşlarımın öleceği gerçeğiyle yüzleşmem zor olurdu, reddederdim belki ama ben daha gencecik yaşımda onların ölümlerini izlemiştim. Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de ilk aşkımı, Barty'yi kaybetmiştim. Belki de vicdan azabı çektiğimden, bilmiyorum, onun adını anamıyordum bile. Barty'yi seviyordum ve aynı zamanda ona saygı duyuyordum; yaşattıkları, son nefesine kadar beni mutlu ettiği için minnettardım. O benim en güzel anılarımdan biriydi. Belki de onun için daha fazla acı çekmemeliydim çünkü o gitmişti ve benim kalbim bir kez daha açılmıştı. Bu kez içeri giren kişi Katie'ydi. Bazen ikisine de haksızlık ettiğimi düşünüyordum.

İç çekerek suyun altına girdim. Boğulma hissi tuhaf bir şekilde hoşuma gidiyordu. Aklıma arkadaşlarımın söyledikleri geliyordu. Dominic'in sadece kısa bir süre önce "Ben verdiğim tüm sözleri tuttum; hem seni hem de Swan'ı korudum." dediğini ve Evan'ın bana Haraç Merkezi'nde söylediklerini anımsadım: "Biz öleceğiz ve sen de Birinci Büyücü Açlık Oyunları'nın şampiyonu olarak ölenlerin ruhunu huzura kavuşturacaksın; kalanların da hayatlarını, geleceklerini garanti altına alacaksın." Kendimi hala bu haberi aldığım anda olduğum kadar endişeli hissediyordum. Bir arpa boyu yol kat edememiş olmam yetmezmiş gibi bir de kayıplar vermiştim.

Suyun içinden çıkarak derin bir nefes aldım. Gözyaşlarım yüzümden süzülen suya karıştı. Küvetten çıkıp, Rosierlar'ın bana tahsis ettiği odaya geçtim. Bayan Rosier yatağımın üzerine birkaç parça giysi bırakmıştı. Bunlar benim kıyafetlerimdi. Sanırım annem ya da babam buraya gelmişti. Kıyafetleri üzerime geçirerek odadan çıktım. Saate dair çok uzun zamandır hiçbir fikrim yoktu ama hava yavaş yavaş kararmaya başlamıştı. Koridorda önümü görebiliyordum ama nesnelerin renklerini seçemiyordum. Duyduğum tanıdık ses beni merdivenlere yönlendirdi ve yukarı çıktım.

Swan ve Rabastan koridorda kare kesilmiş mermerlerin üzerinde seksek oynuyorlardı. Onlara bakarak güldüğümde Rabastan bana döndü "Bunu birine söyleyecek olursan!" Omuz silktim "Merak etme, kimseye bir şey söylemem ama dua et Evan seni görmesin." Evan insanlarla acımasızca dalga geçebilen biriydi ve hatta dalga geçtiği insanlar arasında kendisi bile vardı. Tabii hayalet olduğundan beri bu huyu değişmiş miydi bilmiyordum. Rabastan umursamadan omuz silkti "Bırak, istediği kadar dalga geçsin."

Göz ucuyla Swan'ı süzdüm. Üzerinde mürdüm rengi, kadifeden bir elbise vardı. Beyaz külotlu çorap giymişti ve ayakkabıları siyah, rugandı. Swan gördüğüm en uzun saçlara sahip kızdı. Boyunun yarısına kadar uzanan, ki bu poposunun altına kadar uzanıyor demek oluyordu, sarı saçları her zaman parlaktı. Tam anlamıyla Rapunzel'e benziyordu. Tebessüm ederek "Güzel görünüyorsun." dediğimde ellerini saçlarına götürdü "Saçımı Rabastan ördü." Vay canına! Rabastan'ın bu gizli yeteneğinden haberim yoktu. Bu lafın üzerine Rabastan elini yüzüne vurdu ve hemen konu değiştirmeye çalıştı "Dominic'ten hiç haber var mı?"

"Bilmiyorum," diye yanıtladım "gidip darlarsak belki Katie bir şey söyler." Swan hemen yanıma gelerek elimi tuttu "Hadi gidelim!" Kızın ellerine baktım; o kadar küçüktü ki benim ellerimin içinde kayboluyordu. Güldüm "Bu kadar küçük insan eli mi olur? Arenada elimizden kayıp gitmediğin için şanslısın." Bana dil çıkardı "Benjamin'inkini gör sen bir de!" Swan ve Benjamin'in nihayet tanışmış olmalarına çok sevindim. Çocuğu ablasından önce tüm dünyanın görmüş olması haksızlıktı.

"Benjamin," dedi Rabastan eğlenerek "uyansa da oynasak onunla." bebekler sahiden de oyuncak gibiydi. Benjamin'in uslu bir bebek olması ise onun iyi taraflarından biriydi. Swan merdivenlerden hızlı hızlı inerken ona yetişmekte zorlanıyordum ve girişe katına ulaştığımızda, bir kalabalık dikkatimi çekti. Benim de annem ve babam dahil olmak üzere tüm haraçların aileleri gelmişti. Rabastan önüme geçti ve anneme yaklaştı "Ah, gözlerim sonunda gerçek bir kraliçe görüyor!" ve annemin elini öptü "Göz alıcısınız, Bayan Black!.. Her zamanki gibi." bu sırada Swan da annesiyle birlikte Averyler'i evin hastane kanadına götürüyordu.

Mıntıka Dokuz Üç Çeyrek | Regulus Black + Açlık OyunlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin