Benim için fazlasıyla zorlayıcı bir gece olmuştu. Bir şey yaptığım yoktu ama rahat bir uyku çekmek için iksir içmeme rağmen rüyalarım normalden daha karışık ve yorucuydu. Sırayla herkesi gördüm denebilir. Önce Barty'yi daha doğrusu onun elini tuttuğumu gördüm. Başım öne eğik olduğu için yüzünü göremedim ve yerlerde kar vardı; sanki yeniden arenadaymışız gibi. Sonra, birden bire birisi bedenime çarpıp beni tüm gücüyle sıkıca sardı. Ace idi bu. Sarılması o kadar gerçekti ki o anda onun varlığını yanımda hissettim ve uykumun arasında gözlerimden yaş geldi.
Valerie bir ağacın üzerindeydi; sanki yeniden arenadaymışız gibi! Ve kızın karnı kocamandı. Sağ elini bebeğinin üzerinde gezdirdikten sonra "Bir erkek geliyordu!" dedi ve zorla gülümserken ağlamaya başladı "Oğlumu benden aldılar, Regulus!" O anda her şey kötüleşmeye başladı. Yüzünü görmediğim Barty elimi bırakıp gitti, hava arenanın son günlerindeki gibi karardı ve ardından veelalar göründü. Kabilesine ihanet ettiği için Katie'nin idam kararını veriyorlardı. Birden "Hayır!" diye bağırdım, dizlerimin üzerine çöktüm ve ellerim de karların arasında gömüldü. Çok hızlı soluk alıp veriyordum "Katie'yi öldüremezsiniz!"
Gözlerim karların üzerindeki bir noktaya takılmışken burnumun dibine kadar yaklaşan bacaklar dikkatimi çekti, başımı hafifçe kaldırıp bacakların sahibini görmeye çalıştım. Arkadan vuran güneş ışığı yüzüne gölge düşürse de onun kim olduğu belliydi. Sirius. Ağlayarak "Gitme, Sirius!" diye bağırdım "Lütfen gitme! James bile burada...Geri gel, sana ihtiyacım var!.. Sana ihtiyacım var..."
"Sen isyanın simgesisin!" Bu Evan'ın sesiydi; Sirius da diğer herkes gibi bir anda kaybolmuştu. Evan'ı görmek için etrafıma bakındım ama yoktu; sesi gelmeye devam ediyordu, eko yapıyordu "Hepimizi kurtaracaksın ve kanımızı yerde bırakmayacaksın: Benim, Bartemius Crouch'ın, Valerie Hyena'nın, Ace Bloody'nin, Alice Wilson'ın; Katherine Miller'ın, Valerie Collby'nin, Laura Lyra Wilson'ın, Stanley Bishop'ın, Anitta Freesia'nın, Richard Deepsea'nin; Sybill Trelawney'nin, Vega Johnson'ın, Florian Chris Silver'ın, Bryden Hanford'ın; Lily Evans'ın, Anna Churz'ün, Amelia Mabelle White'ın, Percy Wallace'ın, Alexander Dark'ın, Sirius Black'in ve hatta Melissa Brown'ın." ve birden Evan görünür oldu. Cornucopia'nın önündeydi, sadece dik durmuş ileri bakıyordu ve bu kez hiçbir şey yapamadan Vega Johnson onu öldürdü. Onunla işi bittikten sonra bana dönen Johnson bıçağını fırlattı ve bıçak tam yüzüme çarpınca irkilerek uyandım.
Şimdi bunun sırası değildi belki ve bunu yaptığımı bilseler diğer herkes bana kızabilirdi ama ben gecenin kalanı boyunca oturup içinde arkadaşlarımla çekilen fotoğrafların olduğu fotoğraf albümüne baktım. Evan ile ben gülerken; Ace ile ben gülerken; Dominic ile ben gülerken; Rabastan ile ben gülerken; Dominic, Evan ve ben gülerken; gülerken, gülerken, gülerken... Biz böyle bir ayrılığı hak etmemiştik. Sonra Niall ile ben gülerken... Ah, Niall! Belki de en şanslımızdı ama o da ölümlerimizi izlemekle cezalandırılmıştı. Kim bilir beş seneyi altı erkek birlikte geçirdiğimiz yatakhanemizde şimdi bir başına ne yapıyordu! Albümü bağrıma bastıktan sonra kaldırıp, tekrar uykuya daldım.
Sabah -en azından ben öyle sanıyordum- yanağıma dokunan dudaklar uykumu böldü ve gözlerimi araladım, başımı anneme çevirdim. Bana bakarken "Saat neredeyse bir; öğle oldu, hala yataktasın. Bir şeyin yok ya?" diye sordu. Haraçlar güne çoktan başlamış olmalıydı. Başımı iki yana salladım "Merak etme, hasta değilim. Dün başarısız olunca keyfim kaçtı... Bir yandan da duygu karmaşası yaşıyorum. Sanırım kahvaltıda bir kase vicdan azabı yiyeceğim."
Saçlarımı okşadı, gülümsedi; anneme kim ne yaptıysa bu halini daha çok sevmiştim "Moralini bozma, oğlum. Ben sana güveniyorum, baban da sana güveniyor. Zorluklar elbet çıkacak ama sen hepsinin üstesinden gelebilecek kadar akıllısın. Ayrıca arkanda bir ordu insan varken korkup panik yapmana gerek yok. Korku başarıya engel olur." Ona sarılıp yanaklarından öptüm "Destek olduğun için teşekkür ederim, anne!" Annem beni takdir edip, desteğini hissettirince kendimi dünyaları fethetmeye yetecek kadar güçlü hissediyordum. Annemin karargahta bir savaşçı görevi yoktu belki ama bana iyi gaz veriyordu.
Ondan aldığım manevi güç ile yatağımdan kalkarak mutfağa indim. Artık kalabalık bir eve yemek çıkarmak zorunda olan Kreacher'ın işi başından aşkındı ama tüm bu işinin arasında bile bana sandviç hazırlamaktan alıkoyamadı kendini. Üstelik bunu yapmasını isteyen ben değildim. Kendimi bildim bileli tıpkı ebeveynim gibi benim iyice beslediğimden, kıyafetlerimin temiz olduğundan, odamın toplu olduğundan emin oluyordu. Ona teşekkür ederek elimde sandviç ile bir köşeye geçtim.
Kahvaltıyla öğle yemeğini karışık yedikten sonra babam yanıma gelip "Regulus," dedi "seninle konuşmak istediğim önemli bir durum var." konuşması için başımı sallayınca devam etti "Şimdilik önemli gibi görünmeyebilir ama iş ciddiye bindiğinde çığırından çıksın istemiyorum... Dün akşam Katie ve seni gördüm. Zaten yüzün yeterince kızarık olduğu için daha da utanmayasın diye yanına gelmek istemedim... O kızdan sahiden hoşlanıyor musun yoksa onu öpmen bir anlık boşluğuna mı geldi?"
Böyle bir soru beklemiyordum ve babamın beni Katie'yle görmesi utanç vericiydi. Katie'den kaynaklı bir utanç değil, sorun babamın görmüş olmasıydı. Yüzümün yeniden kızarmaması için dua ederek "Şey-" diye kekeledim ve bedenim, özellikle kafa bölgem, ısınmaya başladı "ben ne hissetmem gerektiğini bilmiyorum. Ölen sevgilim, ağabeyim ve yakın arkadaşlarımın arkasından yas tutmama bile izin verilmemişken, bu dönemde kalbimi yeniden birine açmak sanırım zor olacak ama Kat iyi ve hoş bir kız."
"Tabii ki birini sevmekte özgürsün; baban olarak, ben de senin mutlu olduğunu görmek istiyorum. Sadece önceliğin görevlerin olsun istiyorum. Aynı şekilde Katie'nin de önceliği görevleri olmalı." Aklıma Haraç Merkezi günlerimizde Evan'ın Valerie'den gerçekten hoşlandığını sırf kızın dikkati dağılmasın diye söylemek istemediği konuşma geldi. Sanırım babam haklıydı. Başımı sallayarak bunu kabul ettim. Elini omzuma koydu "Katie için görevden kastım ailesine, kendi ırkına, karşı olan görevi. O bir yönetici, prenses, şefin kızı, ne dersen de. Tüm bunlar bittiğinde görevinin başında ve kendi halkının yanında olacak."
"Kısacası bu Katie'yi unut mu demek oluyor?" Ayağa kalktı "Daha ziyade, önüne bak demek oluyor ve kızın da önüne bakmasına izin ver. İkiniz beraber koşuyorsunuz diye bu, aynı kulvarda olduğunuz anlamına gelmez." Saçlarımı öptü "İyi bir çocuk ol, Regulus. Bugünlerde onlardan fazla kalmadı." Başım öne eğildi. Katie'ye karşı olan hislerimi içinde bulunduğumuz bu isyan, savaş döneminde bir süre daha bastırabilirdim ama babamın dedikleri can sıkıcı olduğu için artık onu doyasıya sevmek istiyordum. Bir gün ayrılmak zorunda kalsak bile anılarımda yaşanmış bir aşk görmek istiyordum.
"BLACK!" Moody kükreyerek içeri girdi; bu sabah tam Moody modundaydı! "Nihayet uyuyan güzel kalkmaya karar vermiş!" Dişlerimi sıktım. Bu kadar anlayışsız olmak zorunda değildi. Bana tekrar çıkıştı "Kaldır kıçını! Keşif gezisine çıkacağız!" Yüzümü ekşiterek "Keşif gezisi mi?" diye sordum "Nereyi keşfedeceğiz?" Bana sanki geri zekalıymışım gibi "Haraç Merkezini tabii ki!" dedikten sonra mutfaktan çıktı. Babam sırtıma pat pat vurarak "Git hadi!" dedi "Görev beklemez!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mıntıka Dokuz Üç Çeyrek | Regulus Black + Açlık Oyunları
FanficWATTYS 2021 YARI FİNALİSTİ Mıntıka Serisi'nin ilk kitabıdır. Devam kitabı: Üçüncü Mıntıka Mugglelar bir kez daha büyücü dünyasına ne kadar gaddar olduklarını gösterir. Bakanlık, Hogsmeade Köyü ve hatta Hogwarts. Büyücülere ait her yer işgal edilmi...