Çok güzel geçen bir hafta sonu ardından bolca eğlenmiş ve gezmiştik ve şimdi Aras'ı doğum günü için planladığım yere belli etmeden sürüklüyordum.
"Sağdan gireceksin."
"Burası mı?"
"Hayır, şurada ki sağ!" Doğum günü hayalini gerçekleştirmek için çok uygun bir zaman olduğunu düşündüğümden. Bütün gün evde sıkılırcasına oturmuş ve sıkıldığımı dışarı çıkmak istediğimi belirterek onu zorla dışarı çıkarttım.
"Ne kafeymiş arkadaş dağ başında." He bir de çok meşhur olan bir kafeye gitmek istediğimin yalanı vardı.
"Çok konuşma, bak buradan gireceksin." Dağ başı dediği yer Alaçatı'nın en ünlü denizlerinden biriydi. Ve gerçekten çok ideal bir yerdi çünkü telefon bile çekmiyordu.
"Bak şuradan aşağı düz devam, geldik sayılır."
"Eee, hani kafe?"
"Çok konuşma Bozan!"
Bir süre daha sızlanarak gittiği yolun sonuna gelmiştik.
"Park et şu köşeye."
"Defne, kafe nerde?"
"Park eder misin?"
"Yanlış yere getirdin kesin bizi." Park ederken bile sızlanıyordu. İyice park ettikten sonra arabadan indim, Aras hala etrafa anlamsız bakışlar atıyordu. Bu hali gerçekten çok komikti.
"Bagajı açar mısın?"
"Ne alaka?" Boş boş bakıyordu, gülmemek için kendimi zor tutuyordum.
"Açacak mısın?" Boş bakışlarını devam ettirerek bagajı açtı. Gördüğü şeyler anlaması için gayet açıktı ama o hala anlamsızca bakıyordu.
"Taşımama yardım edecek misin yoksa boş boş bakmaya devam mı edeceksin?"
"Ne bunlar?" Yemeklerin olduğu mini soğutucuyu taşırken hala devam ediyordu o komik bakışlar.
"Ne anladıysan o!" Daha hiç açılmamış çadırı ve sandalyeleri alırken Aras ardımdan bagajı kapatıp, arabayı kilitledi.
"Şimdi ben anlıyorum bir şeyler ama bilemiyorum."
"E çokta bir şeyler anlamamak lazım."
"Nasıl yani?"
"Çokta şey etmemek lazım yani!" Resmen ciddiye almış derin derin düşünmeye başlamıştı. Çocuğun devrelerini yaktık iyi mi? Aniden kahkaha atınca dalga geçtiğimin farkına vardı ve kafası yavaş yavaş yerine geldi. Etrafta plajlık bir alan yoktu genelde buraya kamp yapmak için gelindiğini okumuştum. Kocaman kayalıkların ardında kalan gizli bir kumsal gibiydi. Taştan kumu vardı denizi cam gibiydi ve masmaviydi. Gün batımından bir kaç saat önce gelmiştik ve bunun için mutluydum.
"Çadırı kurmaya başlasak mı?"
"Sen ciddisin?" Hala ama hala idrak edemiyordu.
"Tabii ki."
"Baya baya ciddisin?"
"Biraz daha sorarsan ne kadar ciddi olduğumu beşkardeş ile kanıtlayacağım." Elimi göstererek ufak bir tehdit savurdum. İyice idrak etmiş olmalı ki bir anda üstüme atladı tabii dengesizliğimiz sebebi ile yere devrildik.
"Sen mükemmel birisin."
"Teşekkür."
"İyi ki varsın."
"İyi ki doğdun Bozan." Ben altta o üstte öylece kalmış birbirimizin gözlerinin içine bakıyorduk. Onun şu an yaşadığı çocuksu mutluluk için dünyamı bile verirdim. Bana yaşattığı onca güzellik arasından ona yaşattığımın bu kadar iyi hissettirmesi çok daha mutluluk vericiydi. Çok sürmeden çadırı kurmuştuk sandalyeleri açmıştık yemek olarak lazım olan ne varsa hazırdı ve diğer lazım olan her şey. Şimdi ateşi yakmış denizin güzel şarkısı eşliğinde gün batımı izliyorduk. Saatler ilerlerken daha fazla beklemek istemedim ve günlerdir sakladığım kutuyu ona uzattım.
![](https://img.wattpad.com/cover/192112398-288-k104467.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIMDAKİ SEN
Romans"Benim içim fazlasıyla karanlıktı,geçmişimden kalan siyahlar vardı. Ama onun geçmişin acılarına rağmen kalan beyazları vardı. Onun içi fazlasıyla aydınlıktı karanlığımdaki aydınlıktı. Peki ya onun ışığı benim karanlığımı aydınlatmaya yeter miydi?" ...