Zindan 10

2.1K 37 2
                                    

"Deren? Deren?!"
Ağzımdan bir şey geldiğini hissedebiliyordum. Yerdeydim. Ölecek miydim? Vurulmak böyle bir his miydi?
Biri yüzüme dokunuyordu. Hissetmiyordum. Ya da hissediyordum. Emin değildim.
Bir çift el beni taşıyordu. Kulağımda birisi bağırıyordu. Duyuyordum.
Arabaya binmiştik.
"Deren? Deren bastırmanı istiyorum tamam mı? Deren?!"
Daha fazla dayanamadan gözlerimi kapatmıştım. Her yer karanlıktı, ölüm böyle bir şey miydi?

4 saat sonra...

"Riskli bir organa gelmediği için şanslısınız."

Berkan sakin kalamıyordu. Kendi eliyle vurmuştu onu. Ona zarar vermişti. Kendinden nefret ediyordu. Deren'ine, aşkına, sevgilisine, kalbine zarar vermişti. Nasıl böyle bir hata yapabilirdi?

"O...o iyi olacak mı?"
"Çok kan kaybetmiş. Fakat kurtulacak. Merak etmeyin."

Berkan hastane koridorlarında bir o yana bir bu yana koşturuyordu. Saat geç olmuştu. Deren hala uyanmamıştı.
Gözyaşları tükenmişti. Vurulduğu an gözlerinin önünden gitmiyordu.
Onu kaybetme düşüncesine dayanamıyordu. Adamlarına bile haber vermeyi akıl edememişti. Tolga'nın nerede olduğunu da bilmiyordu. Onu öylece bırakmıştı. Üstü başı kan içindeydi. Hiç düşünmeden hastaneye götürmüştü Deren'i. Son sürat hızla gitmişti. Hastane uzak olsa da yetişmişlerdi.

Berkan onu görememeye dayanamadı.
"Onu görmem lazım!"
Doktor Berkan'ın kim olduğunu, neler yapabileceğini gayet iyi biliyordu.
"Berkan Bey, ama."
"Çekil."
Odaya girdi.

Berkan'ın onu görünce kalbi daha hızlı atmaya başlıyordu. Fakat bu sefer farklıydı. Bu sefer kalbi yerinden çıkacakmış gibi atıyor, yerinde duramıyordu sanki. Dışarı çıkmak istiyordu.
Deren'in melek gibi yüzüne baktı. Saçları dağılmıştı. Yeşil gözlerini göremiyordu. İçinde kaybolduğu, bir daha oradan çıkamayacağını bildiği gözlerini. Ona dokunmak istedi. Elini tutmak, her şeyin iyi olacağına dair söz vermek. Fakat bunun doğru olmadığını kendi de çok iyi biliyordu.

Nasıl bu noktaya gelmişlerdi? Daha birkaç saat önce bir adamı vuracaktı. Hem de hiçbir geçerli sebebi yok iken. Kendine gelmeliydi. Deren onu yanlış tanımıştı. O, bu adam değildi. O adam iyi bir adamdı. Fakat aşk onun gözlerini kör etmiş, onu değiştirmişti. Başta hedefi sadece Deren'i sevmek, onun varlığıyla yetinmek iken hedefinden şaşmış, onu kaçırmış, beraber yaşamaya zorlamış, hatta onunla evlenmişti. Bunların farkına onun, o melek yüzüne bakarken varmıştı. Deren bunu hak etmiyordu. Ama artık iş işten geçmişti.
Odadaki koltuğa oturdu. Başını arkasına yasladı. Gözlerini kapattı.

                                  ***

Emre kapıyı çaldı. Kapıyı açan saçları dağılmış, gözleri uykusuzluktan şişmiş Arda idi.
"Arda?"
"Ne oldu? Bir şeyler bulabildiniz mi?"
"Hastanedeler."
"Hangi hastane, ne duruyoruz?!"
Arda, dışarı doğru bir adım attı. Fakat Emre onu geri evin içine ittirmişti.
"Dur dur. Bir sakin."
"Deren iyi mi? Neden hastanedeler?"
Arda bağırıyordu.
"Vurulmuş."
"Ne?! Nasıl?"
"Sakin. Durumu iyi."
"Nereden biliyorsun Emre! Hemen gitmemiz gerek. Olmaz böyle, hayır. Benim gitmem gerek. Deren'i görmem gerek."
"Abi bi sakin olsana!"
"Nasıl sakin olayım Emre?"
"Bu gece gideceğiz."
"Neden şimdi değil?"
"Çünkü gece olması çok daha iyi."
"Peki. Bana söz ver. Onu bana getireceğine söz ver."
"Söz veriyorum kardeşim."

TATLIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin