4; en muhtaç ana şahitlik

6.7K 390 141
                                    

4; En Muhtaç Ana Şahitlik

Lisenin ilk haftasında hava güneşliydi, betonlar arasına hapsedilmiş doğa şükran dolu gözüküyordu. Nasıl olduğunu sormak için aradığım arkadaşım meşgule atınca evine gelmemde mahsur olmaz diye düşünüyorum. İyiden iyiye birbirimize alışmıştık, o halka açık sahada saatlerce vakit geçirirken yalnızca topla kavga edişime ortaklık etmemişti sanki, senelerimi kiminle harcayacağımı anladığım akşamdı. Pek sevgili aileme gösteremediğim ilgiyi son damlasına kadar ona sunuyordum, aile üyelerimle geçiremediğim vakti bir mükafat edasıyla ona bahşediyordum, o sıralar değilse de birkaç ay sonrasında hayatımın merkezine taht kuracaktı, bunun farkına vardığımda yolun sonundan korkmamak en büyük aptallıklarımdandı, bir sene öncesinde kendisini aşırı ilgiye boğduğum gerekçesiyle hayatından def edildiğim eski dostumun yaşattığı tecrübeye rağmen korkmamam büyük aptallıktı.

Kapıdan girebildiğimde dördüncü defa misafir edileceğim evin önünde bir müddet beklemenin ardından omuzlarımı silkip kapıya vurdum, kimin açacağını bilmek isterdim, böylece nefesimi tutmak veya kalp ritmimin duruşuna şahit olup kendimi alaya almazdım, aslında bu konunun arafında çok kaldım, ailesinden gerçekten korkmalı mıydım yoksa üstesinden gelebileceğim türden miydi hâlâ karar veremiyorum. Soluklarımdan rahatsızlık duyduğum sıra kapı gıcırdayarak açıldı, çattığı kaşlarının altından öfkeyle bakan abisiydi. "Yine mi sen?" Suçluluk hissi herbir yanımı sararken mühürlenmiş dudaklarımı aralamak istedim, olmuyordu, koca cüssesiyle kös kös bana bakarken korkumu yenip de konuşamıyordum. Sesimi bulduğuma kanaat getirip cevap verme cürretsizliğine düşecektim ki umursamadan geri çekildi, ne büyük bir iyilik yaptığından habersizdi, minneti hak etmeyen bir iyilik.

Adımlarım, kurtuluş sevinciyle bir çırpıda Jungkook'un odasına ulaştığında içeride neler olabileceğini bir anlığına olsun düşünmeden öylece daldım.

Keşke yapmasaydım.

Gözlerimi yuvalarından edecek bir sahneydi; acemi parmakları penisini hırsla sarmalamış yukarı aşağı çekiyordu, alnına ter boncuklarını dizen bu tutkuyu adeta soluyordu, tek bildiği bu meziyetmiş gibi ihtiraslıydı, arzu doluydu. Kendime gelebilmeyi dilerken, "Ah..." diye inlemesi sakinleşmemi imkansız kılıyordu, şuurunu kaybetmediyse varlığımdan haberdardı, bana rağmen devam etmesini aklım almıyordu, kuş cıyaklamalarını andıran iniltilerine karşın yaşadığım utancın biraz olsun ona sirayet etmesini umuyordum fakat boş bir umuttu. "Jimin," diye sayıklaması milyonlarca hücrelerimi titretti, yangından ibaret sahnesine beni de dahil etmesi nefesimi parçalara böldü.

Arkadaşız dediğim için arkadaşlık ilişkisinde utanmanın samimiyeti zedelediğini zamanla öğrendim, hemcinsi olduğum için de rahat davrandığını biliyorum, erkeklerin birbirinden etkilenmelerini ihtimal dahilinde dahi görmüyor evet, fakat tüm bunlardan hangisi onun mastürbasyonuna şahitlik edip de görmezlikten gelmemde yardımcı olabilirdi? Abartıyordum belki de. Aklım fikrim belden aşağıda olmalıydı ki gördüklerim üzerine kırkbin sayfalık destan yazabiliyordum, üstelik tek cilt.

Kalan son irademle odasından çıktım, kalmaya devam etseydim asıl şoku ben yaşatabilirdim, akıl sağlıma apaçık bir tehditti bu çocuk, utanması da yoktu ki... Açık vermeden durumdan sıyrıldığıma sevineceğim sıra abisiyle gözgöze geldim, o donuk sesiyle, "Hep göz önünde mi dolaşacaksın?" dedi. Kafamı iki yana hızlıca sallayarak sorusunu reddettim, yavaş adımlarla gidişini izledikten sonra girmem gereken odaya döndüm. Terleyen elimi kapı kulpuna götüremeden kapı açıldı. Sanırım sıra duş almadaydı, benimle göz teması kurmadan odasının karşısındaki banyoya girdi, kısacık şortundaki ıslaklığı görsem de dikkat kesilmedim. Abisi yine gelir korkusuyla odasına girdim, girdiğim gibi beni karşılayan meni dolu peçeteler midemi bulandırdı, çöpe attıktan sonra da banyoya gidebilirdi, benim görecek olmamla gram ilgilenmiyordu, rahattı. Fakat ben rahat olamıyordum; ıslak peçeteleri, odasına sinmiş ter kokusu, kulağımdan silinmeyen nefes sesleri karnımı adeta kelepçeye vurmuştu. Nasıl olduğunu kendi gözlerimle gördüğüme göre evime gidebilirdim, burada, bu abes olaylar dizisiyle baş etmem mümkün değildi, bayağılaşmış düzendeki evime dönsem iyi ederdim.

Uzaklaşma fikriyle attığım adım günün hovardasıyla engellendi. Kararsızlığı çehresine dosdoğru yansırken, "Sende para vardır," dedi. Bir anlam çıkaramadığım cümlesine karşın, "Ne?" diyebildim sadece. "Paraya ihtiyacım var," deyip beni tüm şüphelerimden kurtardığında istemsizce bir adım geriledim. "Bende para yok."

"Sende olmayacak da kimde olacak?" dedi alay dolu suratını bana yaklaştırırken. Karşımda dikilmesi dahi endişelenmeme yeterken üzerime yürümesi, nefret dolu hitabı dizlerimin bağını çözmüştü. Ne diyeceğimi, nasıl kurtulacağımı şaşırmıştım. "Babandan isteyebilirsin," dedim kekelemekten son anda kurtulup. "Ben param bitince babamdan haftalığıma ek yapmasını rica ediyorum." Benim geri geri yürümem, onun tersi adımları, sırtım duvarla buluşana değindi. Banyodan gelen su sesleri sessizliğimizi bozarken korkumun kendim için olmadığını fark ettim. "Zengin piç..." Kalın koluyla boynuma inanılmaz derecede bir baskı uyguladı, nefessiz kaldım. Diğer eliyle de ceketimin iç cebindeki cüzdanımı bulup içinden birkaç kağıt para çıkardı. Hırıltılı nefes verme çabalarımı duymazdan gelirken, "Bir de param yok diyor," diye söylenip kolunu çekişiyle yere düşmüştüm. Aldığı parayı sayarken odadan çıktı, beraberinde binbir türlü küfür ve laneti de götürdüğünden habersizdi it herif.

"Jimin?" Ne ara banyodan çıktığını bilmediğim beden evden kaçıp kaçmadığımı kontrol ediyordu, sesindeki muziplikten anlıyordum, kaçmış olduğumdan emindi, eğer abisi karşıma çıkmasaydı kaçacaktım da. "Gitmemişsin," dedi beni gördüğünde. "Evet, gitmedim," dedim inandırıcılığı meçhul bir oyunculukla. Ona abisinin medeniyetsizliğinden bahsetmek istemiyordum, aralarında bir husumet çıkarsa kendimi suçlardım, abisi ölçüsüz bir canavardı, ona ne yapacağını bilemezdim, susmalıydım. "Seni bekledim, fena mı?" Neden sonra tebessüm eden dudakları düz çizgi halini aldı, birden ciddileşti, korktuğum için yüzüm kirece dönmüş olmalıydı, dikkatle baktığı suratıma yaklaştı, yavaşça boynuma dokunduğu an yutkunmam bir oldu. Kafasını iki yana sallayıp hızla odadan çıktı, ben de peşi sıra. "Jungkook!"

"Aldığın o parayı hemen geri ver!" Az evvel zorbalığın kitabını yazan kendisi değilmiş gibi televizyon karşısında pinekliyordu. Kardeşinin üzerine yürümesi veya bağırarak dedikleri asla umrunda değildi, önüne geçtiği için gündüz kuşağı programını izleyememek tek derdiydi. "Kangin, sana diyorum!" Başından atamadığı belaya sabrederce baktı. "Biz anlaştık arkadaşınla, sen karışma." Sadece sesinin tınısıyla bile uyarıyordu. "Ver şu parayı." Abisinin ayağa kalkmasıyla ikimizi evden yaka paça atması saniyeleri aşmadı. Nihayetinde iki ergendik, o besili hayvana kafa tutmamız olanaksızdı.

Tek konumuz buymuş gibi, "Sana inanamıyorum," dedim evden atılır atılmaz. "Adam ne kadar manyak görmüyor musun?" Siniri hâlâ üzerindeydi, dişlerini sıkarak bana baktı, susmamı istiyordu ama mümkün değildi. "Gece aynı çatı altında kalacağın adamın kuyruğuna basmasan olmaz mıydı?"

"Bu gece onunla o evde kalmam, merak etme," diyerek yürümeye başladı. "E nerde kalacaksın o zaman?" dedim merakla. "Bulurum bir yer." Hareketlerini saklama amacıyla önden yürüse de elini alnına götürüp stresle ovduğunu görmeme engel olamamıştı.

Bahane üreten bir edayla, "Bende kal," derken gövdesinden sarkan gölgeye saklandığımın bilincinde değildim, şuursuzca silüetinden dökülenlere sarılıyordum. Aslında, "Bulacağın yer hep benim yanım olsun," demek isterdim, diyemedim, bazı cümleler, bazı hisler kursağımda kaldı.

shameless friend,, kookminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin