6; Birlikte Olduğumuz Tek Fotoğraf
Ertesi gün, dünü aratacak türdendi. Okuldan çıkana kadar bir sorun yaşamadıysak da mahalledeki halı sahaya gitmesine engel olmam gerekirdi, tellerin sarmaladığı çimenleri sökülmüş o topraktan daha fayda gelmeyeceğini bilmeliydim. Son dersimiz bittiğinde yine evime gelmesini teklif edecektim, babam onunla öyle veya böyle tanışmıştı, geçerli bir neden bulana dek eve gelmesini reddedemezdi fakat karşımdaki beden başka planları olduğunu söylemişti. Ne zamandır arkadaşlarıyla maç yapamadığından dem vurunca göğsüm sıkıntıyla şişti, arkadaştan kastı o alt tabaka mahallesindeki çingenelerdi, hepsi vıcık vıcık ter kokuyor, siyasi görüşlerini sakladıklarına inanıp hükümete atıp tutuyor, eğitime büyük bir nefret kusuyorlardı. "Bana onun da maça geleceğini söylemen gerekirdi." Ayak bastığım noktaya çakılı kaldım, sinir hücrelerim kendilerini hissettirmeye başlamıştı, akla yatan bir izahat istiyordum. "Jimin," dedi yekûn çeken bir tonla. "Büyütme. Bir maç."
Okul formam üzerimde yarım saatten fazla ayakta dikilerek maçı seyrederken kendimi aptal gibi hissediyordum, üstüne kaçamak bakışlar attığını zannederek resmen beni dikizleyen Donghyuk'u görmezden gelmeye çalışıyordum. Şüphesiz bu çabam beni daha da aptal gösteriyordu, bana bakmanın ardından dudaklarında müphem bir alay belirmesinin nedeni başka ne olabilirdi ki. Apaçık alaya alınmama karşın ilk yarı bitene kadar neyseki sükûnetimi koruyabildim. İkinci yarı başlamak üzereyken Donghyuk takım arkadaşının omzunu koluyla sarmanın ardından, "Maçtan sonra bize gidelim," dedi. "Olmaz." Jungkook ıslak saç tutamlarını hafifçe silkeleyerek defansa geçti. Donghyuk topun başına geçerken hâlâ şansını deniyordu. "Neden? Hadi. Geçen seferki gibi olacak?" Cevap olarak onaylamayan bir baş sallaması aldı ve ikinci yarı başladı. Onlar topun peşinde öfke ve adrenalin karışımı hislerle koştururken aldatıldığımı düşünüyordum. "Geçen sefer" derken ne ima ediyordu, bana haber vermeden buluşuyorlar mıydı, beni hayatından adeta def eden o çocukla birlikte vakit geçirmesini normal mi bulmalıydım? Her zaman için abartan, büyüten ben olamazdım.
Maç bitince bana doğru yürüdüğünü gördüm, yanıma gelene kadar eve gidip gitmeme arafında dolanıyordum, tavır almamın bir yararı olacağını düşündüğümden değil tepkisiz kalmamın aptalca olacağını düşündüğümdendi. Yine de gitmemiştim, aptaldım. "Bana gidelim," dedi. Bakışlarımı sahadaki dağılan gruptan ona çektim, "Sana mı gidelim?" dedim teyit etmek isteyerek. "Hım." Kaşlarım şaşkınlığımı resmederce havalanırken dilimi dudaklarım arasına sıkıştırdım. "Anlamadım," dedim, "dün beni gasp eden abinin yanına gitmemi mi istiyorsun?" Lafım biter bitmez tahammül sınırlarını zorladığımı düşündürecek bir nefes verdi. "Eve girmeden cüzdanını bana verirsen parandan olmazsın, korkma," demenin ardından ellerini tasayla belinin iki yanına yerleştirdi. "Paramı alacak diye korkmuyorum." Sesim, galeyana gelerek haddinden fazla yüksek çıkmıştı. "Abin tehlikeli biri. Beni de hiç sevmiyor," derken kuyruğuna basmamaya çalışıyordum. "Yıldızlarınız uyuşmamış olabilir ama-"
"İstediğini alamasa beni öldürecek bir manyak o!" diye haykırdım. "Jimin!" diye kükredi. İleri gittiğimi söylüyordu gözlerime diktiği gözleriyle. "Abimin zorba olduğunun farkında olduğum kadar senin ondan gerçekte neden hoşlanmadığının da farkındayım!" Bir aralık suratında nefreti sezinledim. "Abimden de... Bu mahalleden de... Bu mahallede yaptığım maçtan bile tiksiniyorsun. Sana göre burası iflah olmaz, sana göre buradaki kimse adam olmaz! Çünkü hepimiz beş parasız varoşların tekiyiz!" Kendisini buraya ait kılması rahatsız etti. Sözünü kesmek, doğru olmadığını söylemek istedim, "sen onlar gibi değilsin, evet burası rezil bir çarpık kentleşme örneği fakat sen özel bir mahluksun," demek. Argo dilleri ve yakışıksız kılık kıyafetleri yüzünden bu mahalleyi küçümsüyor olmam kendimi acımasız hissettirmiyordu. "Ama rahatla diye söylüyorum, abim bir katil olmayacak. Ön yargılarının ettiği kadar kadar kötü insanlar değiliz." Öfkesini kusup içini döktüğünden dolayı sesi son kelimelerde yumuşamıştı. İkimizin de pişmanlığa iştirak ettiğini düşündüren bir sessizlik aramıza kurulamadan Donghyuk geldi, kalın kolunu Jungkook'un omzuna sardı. "Gidiyoruz değil mi?" Günü burada kapatmak isteğiyle doldum, onun bedenine dolanan kolu kayıtsızca itelemesine fırsat vermeden ben konuştum. "Sen git. Babama söz verdim eve erken geleceğim diye."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
shameless friend,, kookmin
Fiksi Penggemarjungkook, mastürbasyon sırasında aletini çekmekten yorulduğu için beni ayağına çağırıp benden çekmemi rica edecek kadar arsız biriydi.