34- Seni kimler aldı kimler öpüyor seni

1.8K 150 357
                                    

"Ben bugün bittim."

Odanın karanlığına doğru fısıldamıştı yaralı adam. Tam karşısında eşi uyuyordu, yataklarında. Kendisi de oturmuştu yatağın ucuna, izliyordu eşinin yüzünü usulca. Küçük lambaların aydınlattığı yüzünü izliyordu.

Ne kadar olmuştu eve geleli hiç bilmiyordu. Zaman kavramını yitirmek, Namjoon bilmezdi daha önce bunun ne demek olduğunu. Ama şimdi, şimdi çok iyi biliyordu. Zaman kavramını yitirmişti, saatin kaç olduğunu bilmiyordu mesela. Ne kadar bir süredir uyuyan eşinin yanında oturduğunu da bilmiyordu. Veya o kutlamadan ne vakit çıktıkları, nasıl çıktığını bilmiyordu. Ya da biliyordu, nasıl çıktığını biliyordu.

O kutlamadan akıl sağlığını koruyabilmek adına nasıl çıktığını çok iyi biliyordu, can havliyle çıkmıştı o evden bu akşam. Uydurduğu yalanı, söylediği mazereti hatırlamıyordu bile. Sadece nasıl çıktığını hatırlıyor, biliyordu.

Eşinin sorduğu sorular kulağına bir uğultu gibi gelmişti o anlarda, yüreği gelmiş geçmiş en büyük yasını tutarken duymamıştı bile yanındaki eşinin söylediklerini. 'Neden bu kadar erken çıktık Namjoon?' 'Bir sorun mu var, iyi misin?' Kendisine sorulan sorular bu yöndeydi ama Namjoon duymamıştı hiçbirini. Bir süre sonra sıkılan eşi zaten arabada uyuya kalmıştı çoktan. Namjoon'u yasıyla, yürek yangınıyla baş başa bırakmıştı o arabada Yoongi.

Yoongi eşini hep yalnız bırakmıştı zaten, onu birçok anlamda yalnız bırakmıştı.

"Ruhum ellerinde can çekişiyor Yoongi."

Acısını, hissettiklerini dışa nasıl aktarabileceğini bilmiyordu. Tattığı bu acı çok tazeydi ve yeniydi Namjoon için, hiç bilmediği birşeydi. İhanet, hiç beklemediği birşeydi.

Ki zaten kimse beklemez sevdiği tarafından ihanete uğrayacağını. Kimse sevdiğinin kendisini aldatacağını düşünmez, saf bir güvendir belki de. Belki de 'bilirim, yapmaz' düşüncesidir. Fakat nerden biliyorduk?
Hayatımızdaki insanın bizi aldatmayacağını, sırtımıza en tazesinden bir iz bırakmayacağını nerden biliyorduk? Onlara çok mu güveniyorduk, onlar bu kadar çok güveni hakediyor muydu peki?

İşte konu buydu aslında, hakedip haketmemek. Olay sadece buydu. Kimi insan sevilmeyi güvenmeyi sonuna kadar hakederdi, kimisi ise gram güveni haketmezdi. Nicelerinin kalbi berrak bir su gibiydi, nicelerin kara bir bataklık. Kabul ediyorum insan ayırt edemez çoğu kez. Yenilirdi yine çoğu kez. Zaten insan demek yenilmek demekti. Ki insanı insan yapanda buydu. İnsan en çok sevdiklerine yenilirdi, en büyük mağlubiyetleri bize en sevdiklerimiz armağan ederdi.

Bilemezdik kim hakediyor sevgimizi, güvenimizi. Bilemezdik ve yenilirdik, adı sınav olurdu, ders olurdu. En büyük yenilgimizden sonra, işte o zaman bilirdik kim hakediyor kim etmiyor diye.

Neticede insanız değil mi? Ders almadan bilemezdik neyin olduğunu.

Namjoon'da bilemezdi, ona da en büyük yenilgisini en sevdiği veriyordu. En ağır mağlubiyetini eşinin önünde alıyordu. Nereden bilebilirdi ki aşık olduğu insanın, sevgisini ve güvenini haketmediğini? Bilemezdi, yaralı adamda her insan gibi yara alarak öğreniyordu.

"Parmak uçlarımla dokunurdum sana,"

Namjoon acısını birtek Yoongi uyuduğunda dışarı yansıtabiliyordu. Kendi kendine konuştuğu hissiyatını vermiyordu çünkü, çünkü sonuçta karşısında eşi vardı uyuyor olsa bile. Gözleri açık olsa konuşamazdı zaten yaralı adam. Yoongi'ye söylemek istemiyordu henüz, yine de tutamıyordu daha fazla. Sanki Yoongi'yle konuşuyordu ama konuşmuyordu da.

"Korkardım seni incitmeyi ürkütmeyi. Sevgim, sana olan sevgim dağlar kadar olsa da sıkmamaya çalışırdım çünkü 'Fazla ilgiyi sevmem' demiştin seninle ilk tanıştığım zamanlarda. Seni sıkmaktan, bunaltmaktan öylesine korkardım ki Yoon..."

Betrayal Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin